3 Nisan 2016 Pazar

TÜRKİYE’NİN SOSYAL BİLİM POLİTİKALARI 2 -Hasta Medeniyeti Bilimsel Paradigma ile Transfer Etmek- 3.04.2016 Milat Gazetesi

TÜRKİYE’NİN SOSYAL BİLİM POLİTİKALARI 2

Mustafa Çevik 03.04.2016 Milat Gazetesi


Hasta Medeniyeti Bilimsel Paradigma ile Transfer Etmek

Bir önceki yazımızda belirttiğimiz gibi Türkiye'nin mevcut Sosyal Bilimler alanında akademik araştırma yapmak üzere gönderilen öğrenciler Yaratıcı merkezli bir değerler dünyasını seküler ve din dışı bir değerler dünyasına dönüştürme projesinin devamıdır. Burada iki şeye itiraz edilebilir belki. Birincisi Batının seküler bir dünya ve bilim görüşüne sahip olduğuna itiraz edilebilir. İkincisi de bizim Yaratıcı merkezli bir dünya ve medeniyet anlayışına sahip olduğumuza itiraz edilebilir. Önce ikincisi üzerinde düşünelim. Bizim devlet, ahlak, hukuk, psikoloji, felsefe ve benzeri medeniyetin temellerini oluşturan bilim alanlarının Yaratıcıdan bağımsız tamamen insan ürünü düşüncelerden oluştuğunu söyleyebilir miyiz? Her ne kadar uymasak da devletin adalet amacıyla var olduğuna ve adaletin de Allah'ın istediği hak ve hukuk anlayışına uygun yönetim sistemi olduğuna itiraz edilemez pek. Başka bir şey. Mesela ahlak anlayışının tamamen seküler olduğunu ve yaratıcı ile ilişkisinin olmadığını söylememiz mümkün müdür? Türkiye'de yaşayan sıradan bir insana sorsanız bu soruya evet yanıtı alamazsınız.
Birinci soru bağlamında düşündüğümüzde zaten Batı'nın Modern dönem sonarsı bilim anlayışının tamamen seküler olduğu  inkar edilmez bir durumdur. Örneğin psikoloji, sosyoloji, dinler tarihi ve benzeri hangi alanı düşünürseniz düşünün bunun aslında tamamen insan ürünü yaklaşımdan türetilen bir anlayış olduğu düşüncesini doğrularsınız.  Bunu Batı'da doğmuş neredeyse bütün bilimlerin ve özellikle de Sosyal Bilimlerin modern dönem sonrasının insan merkezli hümanist, aydınlanmacı ve seküler temele dayandığını görebilirsiniz. Zaten, bilindiği gibi, Aydınlanma denilen yaklaşımın temel paradigması akıl ve bilime dayalı dünya görüşüdür. Bunun adı sekülarizmdir. Sekülarizm ise dinin her alanda devre dışı bırakılmasıdır. (Casanova:65)
Bunun için batıda eğitim görmüş bir bilim insanının büyük oranda bir seküler zihin donanımına sahip olacağını ve dini bilimler ve metinler dahil olmak üzere bu çerçeveden bakacağını görebilirsiniz. O nedenle denilebilir ki seküler bilim transfer etmek demek seküler bir medeniyet tasavvur etmekten başka bir anlama gelmez. Çünkü medeniyet teknoloji ve deneysel bilimden ibaret bir şey değildir. Medeniyet topyekün bir yaşam tarzıdır. Cemil Meriç'in de ifade ettiği gibi medeniyet din, hukuk, felsefe ve sanat üzerine kurulur. (Meriç:43) Otomasyon ve iletişim teknolojisi çoğu zaman medeniyetin parçalarından biri sayılmasına rağmen çok hızlı değiştiği için toplumlarda kalıcı etki bırakmıyor. Bu nedenle medeniyeti oluşturan veya onu diğer medeniyetlerden farklı kılan şeyler daha çok metafizik değerler ve kabuller alanıdır denilebilir. Daha açık ifadeyle A. Toynbee'nin de kabul ettiği gibi bütün kalıcı medeniyetler dine dayalı medeniyetlerdir. (Geniş bilgi için bak. Bekir Karlığa, 2013) Karlığa “bütün medeniyetlerin kökeninde bir dinin bulunduğunu” söyler. Ardından “Yaklaşık 300 yıldır dünyamıza yön veren Batı medeniyeti, akıl ile vahiy, din ile bilim arasındaki bu hassas dengeyi göz ardı ettiği için, insanlığı büyük krizlerle yüz yüze getirmiştir,” der. (Karlığa:10) Burada Modern dönem sonrası bu “Batı Medeniyeti”nin “din dışı” olduğu söylenebilir. Ancak bu yeni bir dindir aslında. Çünkü 300 yıllık Batının bize göre bu “Hasta Medeniyeti”nin temelinde din dışı ögeler olmasına rağmen bunun yeni bir din anlayışı olduğunu, başka bir ifadeyle bir “seküler din” olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü Modern dönem sonrası varlık ve insan anlayışının vazgeçilmez ön kabulleri “akıl” ve “bilim” paradigması üzerine kurulmuştur. Bu o kadar kesin ve net bir kabuldür ki tutum ve bağlılık bakımından artık sekülerliğini yitirmiş bir dine dönüşmüştür denilebilir. Böyle bakıldığında bu artık bir din olduğundan bütün medeniyetlerin bir din üzerine kurulduğu genellemesinin burada da geçerli olduğu söylenebilir rahatlıkla.
Halihazırda Batının modern dönem ürünü olan bilim ve akıl paradigmasına dayalı medeniyet anlayışı ortaya çıkardığı kaos toplumu ve mutsuz bireyler nedeniyle değişim ihtiyacı duyulmaktayken,  “Hasta Medeniyet” diyebileceğimiz bu medeniyetin ithal edilmesi için seçilmiş beyinlerin görevlendirilmesi ve bu transferin daha hızlı yapılması için kalkınma planlaması yapmak ne derece basiret ile izah edilebilir? Ekonomi, teknoloji ve üretim merkezli medeniyet anlayışının oluşturduğu “Hasta Medeniyet”in büyük oranda başta Hinduizm-Budizm mistisizmine ve İslam tasavvufuna yöneldiğini görüyoruz. İslam dininin salt mistik olmayan ve salt rasyonel olmayan ve insanın düalist varlık yapısını dengeleyen söyleminin daha doğru bir insan, devlet ve medeniyet anlayışı olduğunu söylemek durumundayız. Kendi medeniyet algımızın kodlarını yeniden deşifre edip insanlık hizmetine sunmamız gerekirken “her şeyin en doğrusu Batıdadır” şeklinde bir anlayış ile oradan bilgi, bilim ve değer transferine kalkışmak çok sağlıklı bir proje değildir. Hantingtun'un deyimiyle Brüksel'i (Batıyı) kıble edinmiş Batıcı Seküler Cumhuriyet projesinde bir vizyon değişikliğine ihtiyaç duymamış olmak Türkiye'deki Özal ve Erdoğan sonrası “yerelleşme” vizyonunun bilim ve medeniyet dünyasına uyarlama konusunda bir eksikliğe işaret ettiğini gösteriyor.
Avrupa'daki  “Hasta Medeniyeti”nin asıl kaynağının değerler bunalımı olduğunu unutmamak gerekir. Değerler bunalımının da temelinde felsefi anlamda epistemolojik görelilik vardır. Yani eğer bir “hakikat” ve “değer” kriteriniz yok ise Sofist gelenekle başlayıp Postmodern gelenekle sürdürülen değerlerin sonsuz relativizm ihtimali kaçınılmazdır. Bu da hakikatın buharlaşması, başka deyişle, değer ve hakikat bunalımına neden olur. Batı medeniyetinin şu an içinde olduğu krizin temel nedenini kendi sorunlarımızın “devası” sanmak açık bir yanılgıdan başka bir şey değildir.
Bilim insanı yetiştirmek için Batıya gönderdiğimiz öğrenciler Osmanlı'dan bu yana sürekli bir “ilerlemecilik” anlayış ile toplumumuz geri kaldığını ve “değerlerini” değiştirerek ancak bu ilerlemenin mümkün olabileceği mesajını vermiştir.  Geri kalmışlık nedenlerinin çoğunlukla başta İslam dini olmak üzere kendi sahip olduğumuz değerlerde aranmasının nedeni budur.  Batıda yetişmiş bilim insanlarının kendi ülkelerinin “ilerlemesi” yönünde Batılı sosyal bilim paradigmasına dayalı olarak seküler dönüşümün öncülüğünü yapmaktadırlar. “Kendi toplumlarının kalkınmasını, insanının karekteriolojik inşasını bu değerlere göre kurgulamakta; toplumlarını hakim Batı medeniyetinin sosyal bilimi yoluyla askersiz, silahsız, kan dökmeksizin, yeni emperyalist sömürülüşün içine çekmektedirler.” (Şimşek, 2015)
Bilim, ister deneysel bilimler olsun isterse de sosyal bilimler olsun, hiçbir zaman iktidardan ve sermayeden tam bağımsız hareket edemez. Dünyadaki sömürü düzeninin temelini oluşturan bu hazcı, yararcı, fonksiyonalist “hasta medeniyet” her şeyi olduğu gibi “bilim” denilen “kutsal ineği” de araçsallaştırmıştır. Bilim artık kapitalist sömürü düzeni için bir endüstri alanından başka bir şey değildir. Her alanda olduğu gibi bu alanda da bilim ile insanı sömürüye hazır hale getiriyorlar. Onun için Batı'nın sekülerleştirilmiş medeniyetini kendi değer dünyamızı aşındırmak için görevlendirilmiş bilim insanı yetiştirmek yerine kendi paradigmamızın üzerine yeni bir bilim anlayışı kurmanın yollarını araştırmalıyız. Bunun için öncelikli olarak yapılması gereken şey varlık, insan ve anlam dünyasını gözden geçirmektir. İkincisi de yeni bir metodoloji geliştirmek gerekir.
Rahmetli Farouki'nin başlattığı “bilginin İslamileştirilmesi” belki “bilimin İslamilşetirilmesi” şeklinde dönüştürülmelidir. Ancak bu şekilde yeni ve kendi medeniyet kodlarımınız deşifre etmiş ve kurgulamış oluruz.

KAYNAKLAR:
  1. Bekir Karlığa, Din ve Medeniyet, Mahya Yayıncılık, 2013.
  2. Cemil Meriç, Kültürden İrfana, İnsan Yayınları, İstanbul, 1986, s. 119
  3. Eric Rothacker, Tarihselcilik Sorunu, Çev. Doğan Özlem, Ara Yayınları, İstanbul 1990.
  4. Gökhan TUZCU, “Lisansüstü Öğretim İçin Yurtdışına Öğrenci Göndermenin Planlanması,” Milli Eğitim Dergisi, Sayı 160, Ankara 2003.
  5. Josè CASANOVA, The Secular, Secularisations, Secularism, in Rethinking Secularism, (ed. Craig Calhoun), London 2011.
  6. Osman Şimşek, Batı Medeniyetindeki seküler Sosyal Bilim Anlayışı,
    1. ozgunsosyaldusunce.com (Erişim 18.07.15)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Taammüden Satanizm

   Şeytanın varlığı yanılgıyla başladı. Şeytanlığı da yanılgısında ısrar etmesindedir. Bilerek taammüden ve bilinçli bir şekilde hatada ısra...