2 Nisan 2016 Cumartesi

Dini Mahalle Baskısından Kurtarmak-1: Devlet Mahallesi

Dini Mahalle Baskısından Kurtarmak-1: Devlet Mahallesi
Mustafa ÇEVİK
Din ve mahalle baskısı bir arada kullanıldığı zaman Türkiye’de genelde mahalle baskısının öznesi din imiş gibi bir algı vardır.

Din ile ilişkisi olmayan olan kişiler genelde dinin ve dindarların sürekli mahalle baskısından şikayet ederler.

Dinin toplumun çoğunluğu tarafından benimsenmiş olduğu ve kendilerinin de azınlık olmaları nedeniyle çoğunluğu oluşturan dindarların mahalle baskısına maruz kaldıklarını düşünürler.

Bu bir miktar doğrudur ama eksiktir. Ancak devlet destekli din anlayışının da Türkiye’de ve tarihin her döneminde sivil ve devlet kontrolü dışında şekillenen din anlayışları üzerinde mahalle baskısı oluşturdukları unutulmamalıdır.

Her zaman resmi veya örtük bir şekilde devletlerin bir dini veya bir dine ait yorumu olmuştur. Ve bu anlayış her zaman merkezi ve doğru kabul edilmiştir. Geri kalan dinler veya dine ait yorumlar da din dışı kabul edilmiş veya pek dikkate alınmamıştır.

Cumhuriyet döneminde de devletin kendine ait bir din politikası ve din anlayışı olmuştur ve bunu halka devletin her türlü imkanı kullanılarak dayatılmaya çalışılmıştır.

Çünkü devletin halk tarafından veya dönemin din adamları tarafından algılanan biçimi devlet için tehlike olarak görülmüştür.

Bu nedenle devletin dine bakışı ve din anlayışı karşısında insanlar kendi din anlayışlarını geliştirme veya konumlandırmada sorun yaşamışlardır.

Devletin din anlayışı meşru, doğru ve olması gereken olarak görülürken halkın din anlayışı gayri meşru, yanlış ve kaçınılması gereken anlayış olarak kabul edilmiştir.

Devletin din yorumu ve din anlayışı laiklikten çok seküler yaşam tarzını benimsemiş laikci (laisist) ideoloji çerçevesinde şekillenmiş bir anlayış idi.

Dindarlar, din adamları ve dini bilimlerle uğraşan ilahiyatçılar din konusunda yazdıklarına ve konuştuklarına bu bağlamda dikkat etmek zorundaydılar.

Daha da ilerisi, din adamlarının ve ilahiyatçıların varlık nedeni devletin bu resmi din anlayışını halka anlatmak ve onların resmi din anlayışına uygun düşünmelerini sağlamaktır.

Din görevlileri ve ilahiyatçılar dini konuları anlatırkan, anlarken ve yazarken devletin laiklik ideolojisini dikkate almadan bu zihinsel faaliyeti yürütemezlerdi.

Böylece din aslında devletin halk üzerindeki egemenliğini pekiştirmek ve meşrulaştırmak için vardır.

Hepimiz biliyoruz ki cumhuriyetin ilk başlarında medreseler, tekkeler ve zaviyeler kapatılmış ve uzun süre din eğitimine izin verilmemiştir.

Daha sonra kayıt dışı din eğitiminin farkına varan devlet kendisi din adamı yetiştirmek için ilahiyat ve imam hatipler açmaya başlamıştır.

1946’lardaki yasal düzenlemeler sırasında yapılan tartışmalarda devletin laiklik ilkesinin tehlikeye girmemesi için imam hatip ve ilahiyat fakültelerinin açılmasının bir önlem olarak kurgulandığını anlıyoruz.

Devletin bu din eğitimi projesinin altında esasen dini kontrol etmek ve yönlendirmek gibi bir niyetin yattığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu yönlendirme ve şekillendirmenin uzun süre devam ettiğini ve devletin açık bir şekilde din üzerinde bir mahalle baskısı oluşturduğunu görüyoruz. Bir tür devlet mahallesi baskısı diyebileceğimiz bu baskı şeklinin yakın döneme kadar hatta bu gün bile devam ettiğini söylemek mümkündür.

Temel insan hakları bilincinin yerleşmediği bir toplumda insanların istediği dini seçme veya seçili dini istediği gibi anlama ve yorumlama hakkı elbette çok görülür halka.

İnsan hakları bilincinin gelişmediği ülkelerde insanlar kendini dinine, mezhebine veya din anlayışına kendileri karar veremezler.

Onlar adına birileri düşünmek hakkını kendinde bulur. Mahalle baskısı diyebileceğimiz bu baskının enstrümanları farklıdır. Bazen devlettir, bazen bir örgütlü yapıdır ve bazen de din adamlarının kendisidir.

Oysa Allah herkese akıl vermiştir ve “aklını kullanmayanların üzerine öbür dünyada pislik boca edeceğiz, “ buyurmaktadır. (Yunus Suresi/100)

Önümüzdeki yazıda dinin “cemaat mahallesi”nin baskısından kurtarılmasından söz edeceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Taammüden Satanizm

   Şeytanın varlığı yanılgıyla başladı. Şeytanlığı da yanılgısında ısrar etmesindedir. Bilerek taammüden ve bilinçli bir şekilde hatada ısra...