2 Nisan 2016 Cumartesi

Bir Müslüman/ca Demokrasi Mümkün Müdür?

Bir Müslüman/ca Demokrasi Mümkün Müdür?


Müslüman toplumlar bu gün perişan durumdadırlar. İslam hangi güzel şeyi emretmişse, hangi ilkeyi öngörmüşse ve hangi güzel yaşantıyı tavsiye etmişse bakıyoruz ki ondan eser yok.

Hatta bazen İslam dini hangi güzel şeyi emretmişse sanki gizli bir el “Müslümanım” diyen halka tersini yaptırmıştır. Hz. Muhammed’in vefatından hemen sonra onun en sevdiği sahabelerinden dört güzide halienin (çar yar e güzin) üçünü katledecek kadar politize olmuş bir topluluk. Peygamberin kendisi kimin devlet başkanı olacağını belirtme gereği duymayacak kadar hatta devlet yöneticisinin nasıl belirleyeceğini belirtme gereği duymayacak kadar ilgisiz iken bu konuya nasıl oluyor da vefatının hemen ardından birbirini acımasızca katledecek kadar politize olabiliyorlar.

Peygamberin en yakınındaki iki insanın Hz. Ayşe ve Hz. Ali’nin birbirine kılıç çekecek kadar tarafgir davranması nasıl anlaşılmalıdır? Bunu anlamadan, bunun dindeki yerini saptayıp anlamlandırmadan bu gün Şiilerin ve Sünnilerin birbirlerinin camilerini ve pazarlarını, daha çok kişi ölsün diye, bombalamalarını nasıl yorumlarsan yorumla kar etmez.

Şu soruya vicdanında yanıt vermek zorundadır her Müslüman: Sahabe’nin birbirinin boğazını kesmesi İslam’ın neresinde? Hala sahabenin her yaptığını Hıristiyanların havarilere yüklediği masumiyet ilkesine benzer şekilde bir masumiyet yükleyerek “her ikisi de doğru yapmıştır” mı diyeceğiz?

Tarihteki tartışmalı olaylardan din çıkarmak yerine ilkelere göre tarihteki olayları yargılamak ve geçmek daha doğru olur. İlkeyi kaybederseniz herkes her şeyi din adına “hakikat” diye savunur ve kendine göre bir yaşam tarzını da meşrulaştırır.

Bu anlayış mıdır Peygamberin bıraktığı miras?

Ne Kur’an ne de Peygamber bu kadar devletçi ve politize bir din ortaya koymamaktadır. Sadece hayata dair ilkelerden, iyi ve kötüden söz ederek insan yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Ama buna rağmen geçmişten günümüze kadar Müslüman toplumlarda bilim, sanat, ahlak, itikat-teoloji ve benzeri bütün bir medeniyet tasavvuru devletçi bir yörüngede şekillenmiştir.

Zihinsel ve endüstriyel her türlü üretimin “devletin selametine” ve güvenliğine paralel bir yapı oluşturduğunu görüyoruz. Temel düşünce “esakir-i islamiyenin kuvveti ve küffarın helakı” (islam ordusunun gücü ve kafirlerin helak edilmesi) anlayışı ile şekil almıştır.

Devlet için fetva verilmiş, devlet için bilim ve düşünce insanı öldürülmüş/cezalandırılmıştır. İşin garibi şu an bile neredeyse her türlü dini ve siyasi düşünce ya “devleti ele geçirmek” ya da “devleti korumak” için şekilleniyor.

Bu minvalde yapılanan bir dini düşüncenin ve algının sivil ve insani bir yapıya dönüşmesi kolay değildir elbet.

Peki çare nedir? Bir sivil ve demokratik İslam yorumu mümkün değil midir?

Bireyi toplumun önüne, mü’mini ümmetin önüne, imanı devletin ve adaleti güvenliğin önüne koyan anlayış mümkün değil midir?

Bize göre mümkündür. Bunun adı “Müslüman/caDemokrasi”dir. Önümüzdeki hafta çıkacak olan bu isimdeki kitabımız yukarıdaki konu bağlamında şu soruları tartışmaktadır:

-İslam’ın bir yönetim teorisi var mıdır?

-Neden Kur’an devlet ve yönetim şeklini tanımlamaktan çok adalete vurgu yapmıştır?

-Ve neden devletin başına gelecek kişileri belirlemekten çok gelecek kişinin uyacağı ahlakı belirlemiştir?

-İslam’da bir demokrasi kültürünün zemini var denilebilir mi?

-Demokratik kültürün Müslüman toplamlarda az olmasının nedeni İslam mıdır yoksa Müslümanlar mıdır?

-Demokrasi laik olmak zorunda mıdır?

-Demokrasiyi savunmak dinden çıkmaya neden olur mu?

-Demokrasi bir itikat sorunu mudur ahlak sorunu mudur?

-İslam’da “ilahi devlet” ve “beşeri devlet” diye bir ayırım var mıdır?

-Demokraside halk sonsuz egemen midir? Mesela halk insan haklarını da kaldırabilir mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Taammüden Satanizm

   Şeytanın varlığı yanılgıyla başladı. Şeytanlığı da yanılgısında ısrar etmesindedir. Bilerek taammüden ve bilinçli bir şekilde hatada ısra...