2 Nisan 2016 Cumartesi

Baba Figürünü Öldüren Modern Toplum

Babanın Sembolik Ölümü ve Modern Yaşam
  

Baba” kelimesi Hint-Avrupa dil ailesinin en eski dili olan Sanskrikçe’den yayılmış bir kelimedir. Baba kelimesi birçok dilde biyolojik baba anlamının dışında otoritenin de sembolü olarak kullanılır.  Tarihin babası, baba-oğul-kutsal ruh ve benzeri birçok alanda kurucu irade ve yöneten anlamında kullanılır. Bu yönüyle "erkeklik" ve "dişilik" ile doğrudan ilgili değildir. 

Baba kelimesi ve baba otoritesi üzerinde çokça dini, mitolojik ve sözde “bilimsel” teoriler üretilmiştir. Freud ve takipçilerinin büyük oranda cinsel yasakçılık ve dolayısıyla ilk tabu oluşunun etrafında “baba” kavramı üzerinden üretilmiş mitolojiyi aratmayacak “bilimsel kuramları” vardır.

Freud’un Oedipus Kompleksi ve Lacan’ın “Baba’nın adı” teorisi babanın insanlık kültüründeki anlamı, kişilik gelişimi ve aile içi otoritesi üzerine bu bağlamda üretilmiş son derece kışkırtıcı kuramlarır.

Zizek’in Gıdıklanan Özne çalışmasında konu edindiği gibi  “babanın öldürülmesi” hayvandan insana geçiş için olması gereken şeydi. Çünkü baba otoritesinin simgesel anlamı yasakları ve tabuları barındıran ve inşa eden kültürün, değerlerin ve temel kaynağıdır.

Lacan için de Babanın Adı’nı tanımak kişinin kendi öznesini kurma aşamasıdır. Artık bundan sonra kişi/özne “kültürel düzen”in simgeleriyle düşünecektir.Lacan’a göre bunun en önemli kısmı cinselliğin içgüdü olmasına rağmen bir tabuya dönüşmesidir. Bu durumu toplumsal kastrasyon (hadımlaştırma) olarak isimlendirir.

Kültürün temeline cinsel tabuları koyan bu anlayışa göre Tanrı kavramı da aslında “baba” otoritesinin bir şekilde yüceltilmesi ve yansıtılmasından başka bir şey değildir.

Cinsellik dürtüsünün “baba otoritesine” dayalı yasaklarla kurala dönüştürülmesi üzerine kurulu bu anlayışta “babanın öldürülmesi” Tanrı’nın da ölümü anlamına gelecektir.

Tanrı’nın ölümü değerlerin de ölümü anlamına gelir. Büyük oranda baba otoritesi ve onunla ilişkili olarak Tanrı otoritesi insanın varoluşunu gerçekleştirmesinin önündeki temel engel olarak görülür bu çevrelerde.

Baba ve Tanrı otoritesinin gölgesinde insan toplumsal hadımlaştırma korkusu yaşamakta ve özgürce davranamamaktadır. Buna göre insanın kendini var etmesi için baba/tanrı otoritesini yok etmesi gerekir.

Bu gün özellikle ve büyük oranda Batı toplumlarında Baba kavramı giderek anlamını yitirmektedir. Bu sadece  “aile reisliği” veya “otorite kaynağı” anlamında değildir. Biyolojik anlamda da “baba” kavramı ortadan kaybolmaktadır.  Giderek yaygınlaşan anlayış ile  babasız çocuk yapmanın ve bir baba “biyolojisine” ihtiyaç duymadan çocuk sahibi olabilmenin meşruiyet yolu yapılmaktadır. Bunun ne kadar yaygınlaştığı o kadar önemli değildir. Fikir olarak da insanlık önünde duruyor olması bile “baba otoritesi” üzerinde yeterince sarsıcı etki için yeterlidir.

Modernizmin Tanrı kavramını ve otoritesini yok etmeye çalışan seküler dünya görüşü öncelikli olarak ailede “babanın yok edilmesi” ile başlamıştır. Bu durum “babanın sembolik öldülürmesi” olarak şeklinde yorumlanabilir.

Baba yoksa ailede yasaklar da, yani “tabu” diye nitelendirilen “ahlaki değerler” de olmayacaktır. Bu yönüyle babanın ölümü modern dünyanın insanlığa attığı en büyük kazıktır. Otorite aileden alınıp "evensellik" adı altında merkezileştirilmiştir. Babanın “aile reisi” olarak tanınmamasının ülkemizde olduğu gibi bütün Müslüman ülkelerde de yaygınlaşmasının “sembolik anlamı” “babanın sembolik ölümü” olarak yorumlanabilir.

Kadın ile erkeğin ayrıştırılmış ve yarıştırılmış iki kimlik olduğunu ileri süren Simone de Beauvoir’un kadını erkekleştiren ve erkeğe rakip yapan feminist anlayışı yerine Luce Irigaray’ın “kadının erkekleşmesine” karşı çıkan ve “dişi kimliğinin tanınması”ndan hareket eden anlayışı korumak gerekir belki de.

Çünkü bu anlayışın beslediği körüklediği “babanın ölümü” ile aile kavramı yok olmakta ve giderek “bekar anne” kavramı ortaya çıkmaktadır. Batılı bir çok ülkede doğum yapmaya giden bir anneye resmi olarak çocuğunun babasının belli olup olmadığı sorulma ihtiyacı duyulmaktadır. Bu durum İslam öncesi “cahiliye toplumunda” olduğu gibi çocuğun kime ait olduğuna dair kültürel durumu hatırlatmaktadır.

İnsan değerleri olan tek varlıktır. Bu değerler ister sekülerlerin dediği gibi kendi üretimi (icadı) olarak kabul edilsin ister dindarların dediği gibi verilmiş (keşf edilen) değerler olsun fark etmez. İnsan değerlerinden arındıkça veya onları yok edip unuttukça hayvana dönüşür. Hayvan topluluğu ile insan topluluğu arasındaki en temel fark olan değerleri ortadan kaldırmaya yönelik “babanın sembolik öldürülmesi” insanlığa yapılan en büyük kötülüktür.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Taammüden Satanizm

   Şeytanın varlığı yanılgıyla başladı. Şeytanlığı da yanılgısında ısrar etmesindedir. Bilerek taammüden ve bilinçli bir şekilde hatada ısra...