11 Ocak 2016 Pazartesi

DİYANET DİNİ OTORİTE MİDİR?

DİYANET DİNİ OTORİTE MİDİR?
 12.01.2016 00:00
Milat Gazetesi


Mustafa Çevik
Milat
Diyanet resmi yetkili midir dini yetkili midir?
Önce şunu belirtelim. İslam dinini diğer dinlerden ayırın en temel fark bir ruhban sınıfı veya konsüle sahip olmamasıdır.
Ne demek bu?  Yani dini konularda herkesi mutlak olarak bağlayan yetkisi tartışılmayan kişi (ruhban) veya kurum (konsül) yoktur.
Örnek verelim: Hıristiyanlıkta konsül toplanıp hangi İncilin sahte hangisinin sahih olduğuna karar verebilir. Ve bunu kimse tartışamaz, tartışmamıştır. Kanıtı İznik Konsülüdür. Çünkü bu kararı verirken İsa Mesih’in ruhu onlarla birlikteydi ve hata yapmış olamazlardı.
İşte bu İslam dininde yoktur. Yani birileri çıkıp falan kitap veya görüş “sahih İslam’dır” diyebilir. Ama o görüş nihai görüş değildir. Mesela Sünnilik geleneğinde en sahih hadis kitabı Sahih-i Buhari’dir. Ama bunu Şiilikdünyası kabul etmez. Örnekleri çoğaltılabilir bunun.
Merkezi otoritenin varlığı demek Rabbin yeryüzüne indirilmesi anlamına gelir bir anlamda. Bu da tevhid dini yozlaştıracak ve politeizme/şirke sürükleyecek yollardan biridir.
Ama kendini merkezi otorite yerine koyan kişi, grup ve kurumlar hep olmuştur. Bütün dinlerde olmuştur.
Kutsal metin dışında merkezi otorite kabul edenler ve üretenler bir süre sonra kendi “mümin kardeşiyle” savaşmaya ve çekişmeye başlamıştır. Hıristiyanlık dünyasındaki Papa karşıtı isyanların nedeni otorite itirazlarıdır.
Bu saptamayı yaptıktan sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’na dair sorumuza dönelim?
Diyanet dini otorite midir?
Yani mesela Diyanet Nitekim Din İşleri Yüksek Kurulu Bilgilendirme Platformu aracılığıyla dini konularda bir görüş ortaya koyduğunda o görüşe bir sıradan mü’min veya ilim sahibi bir mü’min itiraz edemez denilebilir mi? Hayır. Kimse böyle bir iddiada bulunamaz.
Diyanetin görüşü de gücünü Diyanet’ten değil ancak düşüncesinin dayandığı gerekçelerinin ve delillerin gücünden alabilir.
Yani dini konuda Diyanet herhangi bir kişiden farklı bir otorite posizyonuna sahip değildir.
Peki resmi otorite midir Diyanet? Yani din konusunda verdiği fetvanın vatandaş üzerinde bir dayatıcılığı veya etkisi var mıdır? Örneğin yasa veya yönetmelik değerinde bir bağlayıcılığı var mıdır?
Elbette hayır. Hele ki laik devlet yapısıyla birlikte düşünülünce bu daha da sıkıntılı bir durum olur.
Peki diyanet nedir? Kim adına ne kadar konuşabilir?
Diyanet sadece bir rehber kuruluştur. Din konusunda iyi niyetle insanları aydınlatmaya çalışır. Hata yapar isabet eder. Fetvayı soran ister kabul edip amel eder ister kabul etmez.
Dolayısıyla Diyanet kurumunu yanlış fetva verdi diye, laikliğe aykırı görüş belirtti diye vs. gerekçelerle kurumu hedefe koymak, eğer art niyet değil ise, “aşırı anlam yüklemekten” ileri gelmektedir.
Son günlerde flört ve cinsellik konularıyla ilgili fetvaları tartışma ve tepkiye neden olunca eli ayağı dolaştı Diyanet kurumunun.
Diyanetin esas sıkıntısı kendisine gelen her soruya cevap vermek zorunda hissetmesidir. Kimisi deli saçması kimisi de art niyetli olan soruların ciddiye alınması Diyaneti kaçınılmaz olarak magazinleştirecektir.
Diyanetin kendine, vatandaşın da Diyanete “aşırı anlam yükleme”kten vaz geçmesi gerekir. Diyanet de ortaya koyduğu fetvanın nihai karar olmadığını bilmeli ve ona göre davranmalıdır. Böyle durumlarda gerektiğinde “hata yaptık” diyebilmelidir.

7 Ocak 2016 Perşembe

Siyasi İdamlara İslam Nasıl Bakar?

Siyasi İdamlara İslam Nasıl Bakar?
 08.01.2016 00:00 Milat Gazetesi


Mustafa Çevik
Milat
Siyasal idam ile kastımız şu: Devletin “siyasal yapısına kast ettiği” veya “devletin meşruiyetini tartıştığı için” öldürmeyi meşru görmek.
“Devletin kurulu düzenine” karşı geldiği için bir insanı öldürmeyi meşru/caiz görmekdini bir yaklaşım değil siyasi bir yaklaşımdır.
Ama eğer devleti yönetenler devletin varlığına kutsal bir anlam yüklemişlerse o zaman “siyasi idamlar” da dini bir anlam kazanmış olur.
Hatta sadece devlet değil, devleti yöneten şahıslar veya aileler de kutsal kabul edileceğinden onların şahsına karşı söylenen/yapılan şeyler de idam nedeni kabul edilir.
Bize göre İslam’da devlet eliyle ölüm cezası sadece katillere verilebilir. Onda da “idam” kararını mağdurun vicdanına bırakmış ve “af etmenin” erdeminden söz edilmiştir.
Bu konuda birkaç ayet var. Bir tanesi şöyle mesela:
"Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hür hür ile; köle köle ile, kadın kadın ile kısâs olunur. Öldürülenin velisi tarafından, öldüren lehine bir şey affolunursa (diyet için) yapılacak uygulama örfe göre normal olmalı ve en iyi bir şekilde ona ödenmelidir. Bu size Rabbınızdan bir kolaylık ve rahmettir. Artık bu hükümden sonra kim haddi aşarsa ona acı bir azap vardır. Sizin için kısasta hayat vardır, ey tam akıllı insanlar" (el-Bakara, 2/178-179).
Kişisel olarak bir insanı kasten öldürmenin ölümle cezalandırılmasını doğru bulurum. Bu gün bir çok katil kısa bir cezadan sonra elini kolunu sallayarak gezebilmektedir. Bu da insanların “kişisel intikam” alma duygusunu besleyen durumdur.
Devletler vatandaşına “adaletin” teminatı olduğunu hissettirebilmelidir yargı yoluyla. Bu şekilde “adalet mülkün (yani devletin) temeli” olabilir.
Ama “devlete karşı geldi” gerekçesiyle idam ve ölüm cezasını uygun görmek suistimale açık bir durumdur.
Çünkü hepimiz kabul ederiz ki bu gün de geçmişte de bazı devletlerin kendileri zaten meşru değildir. Veya devletlerin kimi söylemleri ve fiilleri gayri meşrudur. Böyle durumlarda karşı gelmek suç değil bir erdem sayılır.
Bu gün bırakın devletleri kendisi için bir grup, örgüt vs. kuranlar da başındaki kişiye ve yönetime karşı gelmeyi “idam” veya “infaz” için yeterli sayabilmektedir.
İslam dininin insan hayatına dair en kapsamlı yaklaşımını bize göre Maide Suresinin 32. ayeti açıklar.
Kasten bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüştür. Bir insanı dirilten bütün nişanlığı diriltmiştir.
Bu gün Müslüman ülkelerin çoğunda idam vardır ve bu idamların çoğu siyasal idamlardır. Başta İran, S. Arabistan ve Mısır olmak üzere.
Devletler şahıslara karşı işlenen suçları affediyor ama “kendisine” karşı işlenen suçları affetmiyorlar/. Oysa kutsal olan insan hayatıdır. Devletin ilkeleri değil. Devletler insan için amaçtır, insan devlet için amaç değildir.
 Milat Gazetesi

Taammüden Satanizm

   Şeytanın varlığı yanılgıyla başladı. Şeytanlığı da yanılgısında ısrar etmesindedir. Bilerek taammüden ve bilinçli bir şekilde hatada ısra...