24 Aralık 2015 Perşembe

NEDEN ZEKİLER DAHA MUTSUZ?

NEDEN ZEKİLER DAHA MUTSUZ?
 25.12.2015 00:00
-Milat Gazetesi 




Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” dizesi genelde mutluluğun tanımlanamayacağına argüman diye dile getirilir.
Mutluluğun, hürriyetin, sevginin, nefretin ve benzeri bilumum “değerli” şeyin tanımı yapılamamıştır.
Veya yapılan tanımlar eksik kalmıştır, göreli olmuştur.
Tanımı yapılan şeyler genelde fiziksel, duyumlanan nesnelerdir. Ve genelde kesinmiş gibi inanılıp geçilmiştir.
Acaba öyle mi? Yani nesneler tam olarak tanımlanabiliyor mu? Mesela bir masanın rengi sarı dediğimizde sarının yüzlerce tonundan hangisi diye sorduğumuzda durduğumuz yere, perspektife, ışık ve uzaklık oranımıza göre değişeceği için aslında kimse aynı tonu görmez.
Ama bir tek “sarı” renk varmış gibi bakılıp geçilir. Oysa yüzlerce sarı renk skalasından her defasında farklı olanı seçeriz.
“E ama sonuçta sarıdır, ne fark eder ki tonu?” diyebilirsiniz. Ama sarı ile kırmızı da normalde ton farkıdır öyle bakarsak.
Neyse. Mutluluk nedir? Diye sorulduğunda çok farklı sonuçlar ve tanımlar çıkabilir. Hatta aynı kişiden farklı zamanlarda farklı tanımlar çıkabilir.
Bunu geçelim acaba mutluluk ile zeka veya akıl (aynı anlamda kullanıyorum şimdilik) arasında bir ilişki var mıdır?
Yani zekiler daha az veya daha çok mutludur diye bir sonuç çıkarılabilir mi?
Elbette vardır. Mesela bir aptalın mutlu olması daha kolaydır. Çünkü beklentisi azdır. Çünkü büyük ve karmaşık beklentiler besleyecek yeterliliği yoktur.
Deliye her gün bayram” sözünün anlamı budur. Çünkü deli salt bedensel zevklerini düşünür. Bedensel olarak acı çekmiyorsa mutlu olur. Bedensel haz onu mutlu eder.
Doyum noktası beden ile sınırlıdır delinin. Aptalın veya az akıllı olanın ise bundan bir aşama yukarıdadır. Beklentileri bedensel hazzın az üstündedir.
Ama zeki insanın beklentileri, hayalleri ve planları daha karmaşık ve daha zor karşılanabilir şeyler olduğu için haliyle daha zor mutluluğu yakalayacaktır.
Ne kadar zekan, bilgin ve görgün artarsa o oranda manevi yükün ağırlaşır ve bu beklentileri yakalayamadıkça mutluluk oranı azalır.
Yani bir deli bedeninin sorunlarıyla, az akıllı veya aptal mikro çevresinin sorunlarıyla ilgilenirken, zeki insanlar memleket ve insanlık sorunları ile ilgilenir ve bu konuda yolunda gitmeyen durumlar onları mutsuz eder.
Daha zeki veya görgüsü ve bilgisi daha da artmış duyarlı zekaya sahip insanla ise evren, değerler, bilme, insan ve benzeri sorunları kendine dert edinir. Bu insanın böyle sorunlar karşısında huzursuz olduğunu düşündüğümüzde neredeyse imkansız gibi görünür.
Ama kimi insan vardır ki delinin bedensel ihtiyaçları, az zekinin mikro çevre sorunları, zekinin ve üstün zeka sahiplerinin evrensel ve metafizik sorunları karşısında duyarsız kalmaz ama yolunda gitmeyen şeyleri de dert etmez.
Çünkü bilir ki insan sorunları çözmekle değil çözmeye çalışmakla memurdur. Sorunlara karşı duyarsız olmak da değil sorunların çözümünden kendini sorumlu tutmak da değil. Sorunlara karşı duyarlı olmak ve çaba sarf etmektir görevi insanın. Bu aşama insanın haddini bilme aşamasıdır.
Haddini bilen kendini bilir. Kendini bilen Rabbini bilir. Bu insan mutsuz olmaz. Çünkü mutluluğu kişilerin veya olayların durumuna bağlamamıştır. Bir tür ermiş veya aşmış insandır bu.

Taammüden Satanizm

   Şeytanın varlığı yanılgıyla başladı. Şeytanlığı da yanılgısında ısrar etmesindedir. Bilerek taammüden ve bilinçli bir şekilde hatada ısra...