2 Nisan 2016 Cumartesi

Dini Mahalle Baskısından Kurtarmak-2: Cemaatlerin Mahallesi

Dini Mahalle Baskısından Kurtarmak-2: Cemaatlerin Mahallesi
Mustafa ÇEVİK

İslam ile Hıristiyanlık arasındaki temel farklardan biri de otoritenin tekelleştirilmemişolmasıdır. Şöyle ki: Hıristiyanlıkta, Katoliklikte daha belirgin olmak üzere, dinin hangi yorumunun doğru hangisinin yanlış olduğu “konsül”ler tarafından karar verilmiştir.

Bu gün de “kilise babaları” buna yetkilidir. Onların söylediği son sözdür. Temel gerekçe şudur: Konsüller veya “kilise babaları” bu kararları verirken “tanrı”nin (İsa Mesih) ruhu onlarla birliktedir. O nedenle hata yapamazlar.

Ancak İslam dininde böyle bir kişi veya kurum te’sis edilmemiştir.

Şiilik-Alevilik kültüründe “ehl-i beyt” imamları başta olmak üzere o soydan gelenlere böyle bir kutsiyet atfedilmeye çalışılmıştır.

Bu sadece Şiilik dünyasında bir oranda etkili olmuştur. Burada temel kabul şudur: Nasıl ki insanlar başıboş bırakılmamış ve uyarıcı olarak Kur’an/Peygamber gönderilmiş ise gönderilmiş olan Kur’an’ı yorumlamak için de “ehl-i beyt” soyu görevlendirilmiştir.

Bu kabul Sünnilik dünyasında var olan bir kabul değildir.

Ancak Sünnilikte de din adamlarına zaman zaman böyle misyonlar yüklenmiştir denilebilir.

Mesela bulunduğunuz mezhep içinde o mezhebe aykırı bir şey söyleyince “ehl-isünnet” düşüncesine aykırı davranmakla suçlanırsınız.

Dolayısıyla bu günün Müslümanları bir düşünceyi ortaya koyarken mezhebinçerçevesini düşünmek zorundadır. Burada hem itikat hem de amel mezheplerini kast ediyoruz. İkisinde de durum benzer, ancak itikadi kontrol çerçevesi daha katıdır.

Her mezhebin altında gruplartarikatlarcemaatler var tabi ki. Bu grupları “fırka” olarak nitelersek, “72 fırka” diskuru üzerinden gidildiğinde bu fırkalardan biri cennetlik diğerleri de cehennemlik kabul edilir. Doğal olarak herkes kendi fırkasını “fırka-i naciye” (kurtulmuş fırka) diğerlerini de dalalete sapmış fırka olarak nitelendirir.

Giderek bu fırkaların her biri kendi mensuplarını çizmiş olduğu çerçeve içinde kalması için bir şekilde bir itikat çizgisi ve çerçevesi belirler.

Fırkanın/cemaatin içinde kalmanın yolu “büyüklere” itiraz etmemekten geçer.

Temel kabullere teslim olmak gerektiği sürekli telkin edilir.

Böylece siz ne kadar okursanız okuyun baştaki “şeyhin” ve “hoca”nın seviyesinin altında ve onun çizmiş olduğu sınırlarda kalmanız gerekir.

Eleştirdiğiniz andan itibaren kendinizi dışarda görürsünüz. Çünkü cemaat mensupları ile cemaat lideri veya cemaat kimliği arasındaki bağ bilgi değil artık. Orada bir inanma-inanmama bağı vardır. Teslim olmak veya olmamak şeklindedir ilişki.

Ancak bu inanma tavrıyla beslenen tutum bilginin üretilmesinde, yorumlanmasında ve teşekkülünde belirleyici etken olduğu için, bilgi ve bilmek artık önem kazanmaktan çıkıyor. “Manevi makam” sahibi kişi artık bilgiyi tekelleştirmiş oluyor.

Burada sürdürülen şey aslında bir tür epistemolojik şiddettir.

Dine dair bilgi ve hakikat arayışının önüne geçme girişimidir. Böyle olunca İslam dünyasında yapılan dini araştırmalar yeni bir şey söylemek yerine ancak ve ancak geçmişte söylenmiş olanı araştırmaya yönelmiş bir tarih araştırması olabilir.

Çünkü bu anlayışa göre her şey apaçıktır. Uzun süredir İslam dünyasında eğitime, topluma, ekonomiye, felsefeye ve insana dair yeni bir anlayışın ortaya çıkamamasının nedeni cemaatler, mezhepler ve oluşturulan “yapay konsüller”in uyguladığı bu “epistemolojik vesayet” ve “epistemolojik şiddet”tir.

Bu mahalle baskısından kurtulmadıkça ne eskiyi ihya ne de yeniyi inşa mümkün değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Taammüden Satanizm

   Şeytanın varlığı yanılgıyla başladı. Şeytanlığı da yanılgısında ısrar etmesindedir. Bilerek taammüden ve bilinçli bir şekilde hatada ısra...