30 Haziran 2016 Perşembe

Paganların evrensel dili: Tarih Tapıcılığı Mustafa Çevik Milat, 10.06.2016

Paganların evrensel dili: Tarih Tapıcılığı

Mustafa Çevik 10.06.2016


İnsanlar tarihte bir kişiyi veya toplumu sevdiklerinde nedense onun hakkındaki bütün “iyi” duygularının birer bilgi hatta kesin bilgi olduğuna kanaat getirir.
İnsanın yanıldığı temel noktalardan biri de “İyi niyet” ile “Hakikat”i aynı sanmasıdır. Ama pekâlâ iyiniyetliler de yanılabilir değil mi?
İyi olabilirsiniz ama birçok konuda birçok hatanız olabilir. Sizin kendinizi iyi sanmanız sizin iyi bir insan olmanız için yeterli bir bilgi değildir.
Klasik “kalbim temiz” veya “halis niyet”ten salih amel yani doğru davranış çıkmayabiliyor her zaman.
Geçmişten öğrendiklerimizi genelde en doğru şey zannederiz.  İçinde büyüdüğümüz toplum bize bazı şeyler öğretir ve biz de onu “mutlak hakikat”miş gibi alıp hayatın her alanında kriter yapar ona göre her şeyi yargılar ve sorgularız.
Bu bilgi nereden gelmiş? Doğru mudur yanlış mıdır? Bunu düşünmek bile istemeyiz çoğu zaman. Düşünce tembelliği insanı sahip olduğu bilgiyi zamanla kutsallaştırmasına neden olur.
Hakikat bilgisinin bir ilkesi olmalıdır. İlkeyi tarihten çıkarmak yerine tarihte yaşanan tarihin o ilkeye uygun olup olmadığını sorgulamamız gerekir.
Aksi durumda tarihte yaşananları veya söylenenleri mutlak hakikat kabul etmeye çalışırız.
Tarihten öğrendiklerini “Allah'ın emri sanma” konusundaki şu uyarıya bir bakalım.
"Onlar bir kötülük işlediklerinde `Biz atalarımızdan böyle gördük, böyle yapmamızı emreden Allah'dır' derler. Onlara de ki; ,Allah kötülük işlemeyi emretmez. Allah adına bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?" (A'raf/28)
Başka bir ayet:                                                                        
Onlara, “Allah'ın indirdiğine ve Peygamber'e gelin” denildiğinde onlar, “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz din bize yeter” derler. Peki ya babaları bir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış olsalar da mı?” (Maide/104)
Tarihi ve atalarımızın yaptıklarını sorgusuz ve on yargılı bir şekilde alıp kabul etmek insanı tarihi kutsallaştırmaya götürür kaçınılmaz olarak.
Unutmayalım tarih insan için bir ibrettir sadece. Esas olan ilkedir. Tarih ilke kabul edilirse hiçbir tarih tam olarak aktarılmadığı için ilkeyi hiçbir zaman yakalayamayız. Tarih biliminin ve tarihsel bilginin imkanı konusunu Tarih Felsefesi kitabımızda etraflıca anlattık.
Realist ve materyalist felsefe ekolünün takipçileri ilkeden hakikat keşfine gitmek yerine tarihten hakikat keşfine gitmeyi tercih ettikleri için kaçınılmaz olarak hakikatin değişkenliği sonucuna varmışlardır.
Bu da hakikatin göreliliğine ve giderek hakikatin buharlaşmasına ve inkarına sürüklemiştir bu felsefe çevrelerini. Örneğin adalet ilkesini bir ilkeden çok yaşanmışların “geçici durumları” olarak kabul eder bu çevreler. Oysa adalet eğer bir tanımlanmış ilkeolarak elinizde yok ise her türlü yanlışlığı zulmü “durumsal” olarak kısmen doğru ve haklı kabul etmeniz mümkün olabilir.
Yaşayan veya yaşamış olayları kutsamak insanı kaçınılmaz olarak tarih tapıcılığına sürükler. Tarih tekrar söyleyeyim hiçbir zaman net bir şekilde bu güne aktarılamadığı için ondan hakikat çıkarmak bizi tarihin mutlaklığına sürekler ve `Biz atalarımızdan böyle gördük, böyle yapmamızı emreden Allah'dır'  şeklinde “atalarından gördüklerini” “Allah'ın emri” sanmaya götürür.
Bu ataizm denilen bir tür paganizmdir.
Tabi ki bu paganist tutum sadece materyalist ve marxist çevrelerde yoktur.  Dindar çevrelerin de sıkça içine düştüğü bir yanlıştır. Esasen materyalist çevrelerde de olsa idealist veya dini çevrelerde de olsa bu özünde bir dini tutumdur.
Biyolojik veya sosyolojik olarak “ata” kabul ettiği toplumların yaptıklarını tartışmasız doğrular gibi alıp özümsemek çok yaygın bir modern dönem hastalığıdır.
Bu modern dönem hastalığından ne yazık ki Müslümanlar da etkilenmişlerdir. Soy ve mezhep milliyetçiliği Müslümanların kendi soy ve mezhep atalarının yaptıklarını tartışmasız hakikat olarak kabul etmelerine yol açmıştır.
Mezhep veya ırk milliyetçiliği “atalarının yaptıklarını” Kur'an'ın öğrettiği ilkelere göre yaşamak yerine, atalarının yaptıklarını “ilke” kabul edip Kur'an'ı bu ilkenin çerçevesiyle anlamaya ve yorumlamaya çalışmışlardır.
Bakıyoruz ki kavram Kur'an'dan alınsa da içi “ataların istediği” gibi doldurulmuştur. Başta “cihad” kavramı olmak üzere birçok kavramın bu şekilde ters yüz edildiğini görebiliriz.
Oysa bu çerçeve ters çevrildiğinde birçok kavramın ve anlayışın içinin boş olduğu veya tersyüz edildiği anlaşılmış olur.
Onun için atalarının tarihini ve öğütlerini din edinenlere yeniden bir çağrı yapmak lazım. “Ey iman edenler iman ediniz” (Nisa/136)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Taammüden Satanizm

   Şeytanın varlığı yanılgıyla başladı. Şeytanlığı da yanılgısında ısrar etmesindedir. Bilerek taammüden ve bilinçli bir şekilde hatada ısra...