10 Eylül 2017 Pazar

ŞEHRİ KUTSALDAN ARINDIRMAK---

Mustafa Çevik

ŞEHRİ KUTSALDAN ARINDIRMAK

Mustafa Çevik
Kutsal nedir? Kutsallaştırılmış nedir? Bu soruların tartışmasını daha önce “Kutsalın Anlam Alanı” başlıklı yazımızda yapmıştık. Onun için buruda üzerinde durucağımız nokta şehrin imar yapısının kutsaldan ve kutsal ögelerden arındırılmış olması sorunu olacaktır.
city and sacredness ile ilgili görsel sonucu
Bilindiği gibi modern dönemle birlikte yaşamın her alanında olduğu gibi kentin imarı ve mimarı da sekülerleşmiş veya sekülerleşmesi istenmiştir. Kentin yollarından yapısına, kültüründen kurallarına her şey öncelikli olarak kutsal imgelerden ve anlamlardan arındırılmak istenmiştir.
Varsayım şudur: insan ilkel dönemde kent/gund ruhu yapısını oluştururken tamamen dinden ve kutsaldan uzak amaçlarla bir araya gelmişti. Daha sonra sömürü amaçlı ekonomik ilişkiler kentin tekelde tutulması için din ve onunla ilişkili olarak kutsallık fikri inşa edilmiştir. Buna bağlı olarak kentin kuralları ve kurumları tamamen dinleştirilmiştir. Onun için şehrin/kentin dinden ve kutsaldan arındırılması ve eski “seküler kent” yapısına kavuşturulması gerekir. Bunun yolu da hümanizme dayalı yeni insani değerler inşa etmektir.
Sosyal Darwinizm eğilimiyle izah edilen kentin ve insanın tarihinin gelişim tamamen alt yapı-üst yapı ilişkisi üzerinde izah edilmiştir.
Bu anlayışın varlık bulmasının ilk önermesi, “Tanrı yoktur insan onun icad etmiştir.” Bu önermeyi kabul ettikten sonra kentin ve insanın tarihine dair yapacağınız okuma seküler okuma tarzından başka bir şey olamaz. O zaman kentin seküler okumasının bir dindara özelde ise bir Müslümana kabul ettirilmesi itikad olarak yanlıştır ve tutarsızdır.
Öyle ise Müslümanların kendi teolojileriyle uyumlu bir kent tarihi okuması yapmaları şarttır. Kentin salt ekonomik ve seküler gereksinimler nedeniyle bir araya geldiğini söylemek İslam başta olmak üzere hiçbir dinin teolojisiyle uyuşmadığı gibi sadece materyalizm ve sosyal “Sosyal Darwinizm” ile uyumlu olduğu söylenebilir. Kaldı ki köylerin ve kentlerin (kent/gund) ilk oluşumundaki motivasyonun salt ekonomi ve seküler gerekçeler olduğunu söylemek zordur. Asıl etkin olan şey ailedir. Aile Ademin yaratılışı ile başlar. Ademin çocukları Habil ve Kabil'in kavgasının Yaratıcıya kurban sunma konusunda olduğunu düşünecek olursak semavi dinlerin ortak inancında yerleşim refleksinin temelinde ekonomi değil inanç ve değerler olduğu kabul edilir.
Elbette insanın evrilerek bu günkü hale geldiğini söyleyen sosyal Darwinizm için bunun bir anlamı yoktur. İslam ve evrim düşüncesinin uyumunu ileri süren “Müslüman Evrimciler”in bunu nasıl izah edeceği de kendi sorunlarıdır elbette.
zemzem tower ile ilgili görsel sonucu
Şehir ve kutsallık her zaman iç içedir. Sanıldığı gibi şehir seküler başlayıp kutsal imgeler ve amaçlar monte edildi şeklindeki bir tarihsel süreç gerçekleşmemiştir. Ve bunun tarihsel veya arkeolojik kanıtları da yoktur. Tarihte insanın var olduğu her yerde değer de vardır, din de vardır, kutsal da.
Son birkaç yüzyıldır insanın metafizik alandan soyuntandırılmasının etkisiyle kentin kutsaldan arındırılması projesi bilinçli olarak planlanmış ve yürütülmektedir. Çünkü İnsan hayatında Yaratıcının izleri, dinin ve ahlakın izleri yok edilmek istenmektedir.
Bugün kentlerin sokağı, caddesi, eğlence merkezleri, mimari dokusu, alt yapısı vs. planlanırken tamamen güvenlik, işlevsellik, ticari ve estetik gibi kaygılar dikkate alınmaktadır. Şehrin planlamasında “iyi”nin ve “manevi” olanın planlanması düşünülmemektedir. Çünkü yaşanabilir kentin conforlu kenttir. Bu düşüncede olan bir şehir planlamacısı açısından şehirde iyiye, anlama ve maneviyata gerek yoktur çünkü onlar aslında birer gerçek ihtiyaç değildir.
Bu durum giderek ailenin yaşadığı “ev mimarisi”ne de yansımaktadır. Evin ibadet, ahlak, aile mahremiyeti ve benzeri kaygılar gözetilerek yapılması için evi yaptıranın özel talebi olması gerekmektedir. Yoksa kentlilere uygun görülen ev yaşamı seküler ve manevi değerlerin önemsenmediği mimari yapıdır. Kutsalın izlerini ev ve sokakta istemek özel istek olduğu için artı maliyet gerektirmektedir. Bir çok insanın bir ev için “lüks” kabul edilen artı maliyet ödemesi söz konusu olmadığından bu durum giderek olağan ve yaygın kanıya dönüşmektedir.
Nasıl oldu da böyle bir imar ve kent anlayışı gelişti? Ve aslında nasıl bir kent ve imar anlayışı olması gerekir? Bunları bir başka yazıda ele almak dileğiyle. İyi pazarlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Taammüden Satanizm

   Şeytanın varlığı yanılgıyla başladı. Şeytanlığı da yanılgısında ısrar etmesindedir. Bilerek taammüden ve bilinçli bir şekilde hatada ısra...