8 Ağustos 2017 Salı

Bilgiyi ve Bilimi Mahalle Baskısından Kurtarmak

Bilgiyi ve Bilimi Mahalle Baskısından Kurtarmak

Allah, Âdem’e isimlerin tamamını öğretti. Sonra meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi. Melekler: 'Yücesin Sen ya Rabbi. Bizim Senin bize öğrettiklerinin dışında bir bilgimiz yok. Sen ilim sahibisin, hikmet ve hükümranlık sahibisin.' dediler. Allah: 'Ey Adem! Şunların adlarını onlara bildir' dedi. Adem kendilerine, o varlıkların adlarını bildirince, Allah meleklere: 'Ben göklerin ve yerin gizliliklerini bilirim. Sizin açığa vurduğunuz ve gizlediğiniz her şeyi de bilirim, dememiş miydim!' dedi. Ve meleklere: “Âdem'e secde edin.” dediğimiz zaman İblis hariç, (onlar) hemen secde ettiler. (İblis) direndi ve kibirlendi. Ve kâfirlerden oldu. (Bakara Suresi:31-34) Bilenin ve bilginin insanı üstün kıldığına dair bu ayeti destekleyecek birçok vecize, atasözü ve felsefi düşünce vardır. Ancak çoğu zaman bilgi denilen şey yönlendirilmiş, çarpıtılmış bir yanlış bilgi olabiliyor.
 
Bilgiye yön verenler yönetmeyi de başarmış olurlar genellikle. O nedenle birçok güçlü devlet adamının yaptıkları aslında onu yönlendirenlerin eseridir. Konuşurken, yazarken, yasama yaparken, yönetirken vs. kullanılan kavramsal sistem tercih edilen yaşam tarzıyla ve kişinin inanç ve zihin dünyasıyla doğrudan ilgilidir. Kişinin kullandığı terminoloji onun yaşamı, evreni, insanı ve olayları hangi bağlamda okuduğuyla ilgilidir. Seçilen kelimeler ikditarla mutlaka ilişkilidir. Bilgi hiçbir zaman iktidardan bağımsız yürüyemedi ne yazık ki. Şiilik dünyasındaki İslam yorumunun Sünnilik dünyasındaki İslam yorumundan farklı olmasının temelinde bilgi-iktidar veya kelime-iktidar ilişkisi vardır. Sahip olunan iktidar bir süre sonra kendi inancını, teorisini ve giderek kendi terminolojisini oluşturur. O iktidarın etki alanı içinde yaşayan kişilerin muhalefeti bile iktidarın reflektif karşılığı olduğu için bir anlamda bir tersine yansımasından öteye geçmemektedir. Bilgi bir süre iktidarı etkilerken daha sonra iktidarın bilgiyi etkilediği görülür. İslam dünyası çeviri hareketlerinden kurtulamadığı için bir türlü kelimelerine egemen olamamış kendi terminolojisini üretmede sürekli sıkıntı olmuştur. Yunan felsefesine ait eserlerin çevirisiyle İslami ilimlerde ciddi bir terminolojik devrim olmuştur. Felsefe ve felsefi terminolojinin egemenliğine karşı çıkan anlayışlar da karşı çıkış yoluyla aksi istikamette ama tersine bir kavramsal çerçeve ve terminolojik dizge (sistem) üretmişlerdir. Kelimelere egemen olma mücadelesi o kadar yoğun ve çatışma içinde geçmiş ki iktidarlar bu tartışmaların tam ortasında yer almış çoğu zaman taraf olmuştur. Buradan anlaşılıyor ki kelimelerin seçilmesi aynı zamanda bir siyasal ve ekonomik egemenlik sorunudur. 
 
O nedenle bu gün veya geçmiş yüzyılda da durum farklı değildir. İslamcılığın reaksiyoner bir batı medeniyeti ve modernizm eleştirisi bağlamında ortaya çıkan bir anlayış olması nedeniyle kavramsallaştırmalarına baktığımız zaman ulus devlet ve küresel sermaye ilişkilerinin doğurduğu problemlerin izlerini rahatlıkla görebiliriz. 
 
Bunun içindir ki günümüzde Türkiye dahil olmak üzere iktidarı elinde bulunduran parti ve düşüncelerin İslam Medeniyetine uygun özgün bir devlet, hukuk ve adalet anlayışları geliştirme yerine küresel sermaye ve medya kıskacında üretilen suni problemlerle uğraşmakla vakit kaybettiklerini görmekteyiz. 
 
Mesela kendimize ait yeni bir eğitim, yönetim, ahlak ve bilim arayışımız ve anlayışımız yoktur. Modern batı dünyasının paradigmasınıoluşturan rasyonalite, bilim ve aydınlanmanın oluşturduğu insan modeli olarak eğitimde yararı önceleyendeğerleri itibarsızlaştıran; insanı üreten ve tüketen bir varlık olarak görmenin ötesinde bir ufka sahip olmayan iktidarların varlığı üretilmiş “kelime”nin ve bilginin yönlendirmesine en büyük kanıttır. Bu günün modern müslümanı ile batılı bir bireyin karşılaştıkları sorunların ve çözüm arayışlarının aynı olması insanın ve doğanın zorunlu bir sonucu değildir. 
 
Yönlendirilmiş ve propagandayla doğası baskı altına alınmış bir egemenlik şeklinin zorunlu sonuçlarıdır. İktidarlar propaganda ile insanın doğasını adeta değiştirip güdükleştirmiştir. İnsan doğduğu andan itibaren sözde “bilimsel” ve “rasyonel” baskı altına alındığı için bir GDO statüsündedir artık. Genetiği değiştirilmiş bu organizma artık ne sağlıklı karar verebilmektedir ne de hayatın ve varoluşun amacı hakkında bir fikre sahip olabilmektedir.
 
GDO’lu insanın seçtiği iktidarlar “kelimelere” yön verenlerin etkisiyle seçmektedir, bu etkiyle bilim, sanat ve kültür üretmektedir, eğitim modelleri belirlemektedir. Bu bilinçle dini bilgi üretmektedir. Böyle bir insanın ürettiği bilimin, kültürün, dini bilginin ve iktidarın sağlığına güvenilmesi mümkün değildir. Çünkü her yönüyle, ruhuyla ve bedeniyle kuşatma altında olan bu insan kendisine öğretileni de bilen bir insan olmaktan çıkmıştır. Bunun için artık halifelik özelliğini de yitirmiştir. “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” (Zümer:9) derken ayet büyük ihtimalle kendini bileni, insanı bileni kast etmektedir. Yoksa malumat sahibi olmayı kast etmiyordur. Çünkü bilgisayarlar insandan daha fazla ve daha detaylı ve sistematik bilgilere sahip olabilirler.  Ama bu onları insandan üstün kılamaz. Çünkü “kendisine öğretilenden başkasını bilmez” bilgisayarlar ve makineler. İnsanın halifeliğe uygun görülen doğası yazının başında aktarılan ayette geçen bu ifadede saklıdır. İnsanın yaratılış amacına yabancılaşmış bu halin giderilmesi için bir “öz”e dönüş gereklidir. Bu ancak ve ancak kendi paradigmasınıoluşturan bir İslam medeniyetiyle mümkündür. Kendi epistemolojik ve ontolojik paradigmasını oluşturamayan Müslümanlar bir medeniyet kuramazlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Taammüden Satanizm

   Şeytanın varlığı yanılgıyla başladı. Şeytanlığı da yanılgısında ısrar etmesindedir. Bilerek taammüden ve bilinçli bir şekilde hatada ısra...