26 Mart 2016 Cumartesi

MÜSLÜMAN KADINI “TOPLUMSAL CİNSİYET” SÖYLEMİYLE AYARTMAK, Yeni Söz gazetesi, 20 Aralık 2015 Pazar

Mustafa Çevik

MÜSLÜMAN KADINI “TOPLUMSAL CİNSİYET” SÖYLEMİYLE AYARTMAK



Mustafa Çevik
Toplumsal cinsiyet ile ilgili çok farklı teoriler var onları burada verip sizlerin zihninizi meşgul etmek yerine temel kabulünü söyleyip onun olumsuz yansımaları üzerinde düşünelim.
Soru şu: Kadının dün ve bu gün toplumdaki statüsünün, geri kalmışlığının ve dezavantajlı durumunun nedeni nedir veya kimdir?
Klasik yanıtlardan biri “biyolojik teoridir.” Buna göre kadını geri bırakan en büyük etken onun biyolojisinin getirdiği doğrudan ve dolaylı sonuçlardır.
Kadın fiziksel olarak zayıf olduğundan ve doğurmak zorunda olduğundan bu durum ona bir tür “biyolojik kader” sağlamıştır. Bu “biyolojik kader” onu bir çok konuda geri kalmasına neden olmuştur.
Öyle ki bu durum onun siyaset, sanat, bilim ve benzeri her alanda geri kalmasına neden olmuştur.
Kadının psikolojik yapısı, duygusal oluşu vs. aklınıza ne gelirse.
Yani kadının geri kalmışlığı onun biyolojisinden ileri gelmektedir.
Bir başka teori de kadının biyolojik değil “sosyolojik kaderi”nden yola çıkar. Buna göre kadının sahip olduğu her dezavantajlı durum onun içine doğduğu toplumun verili koşulların sonucudur.
Yani kadına toplum bazı roller verir ve bu roller de cinsiyet ayrımını ve ayırımcılığını meşrulaştıran şey olmuştur.
Bunun için de yapılması gereken şey kadının toplumda verili olan bu durumlardan kurtarılmasıdır.
Peki, nedir bu verili toplumsal koşullar?
Kadına neyi nasıl ve ne zaman yapması gerektiğini söyleyen din, gelenek, hukuk ve toplumsal  zihniyet bu verili durumun başında gelir.
O nedenle kadının bu verili “toplumsal cinsiyet” kıskacından kurtarılması için dinin, geleneklerin ve mevcut hukuk anlayışının değiştirilmesi gerekir diye düşünülür.
Oysa kadını tamamen erkek gibi düşünüp onun biyolojisinin getirdiği dezavantajları görmezden gelmek onu erkeğin karşısını bir eşit ve özerk “özne” olarak dikmek çok daha farklı ve acımasız bir “toplumsal  durum”un içine itmekle sonuçlanabilir.
Kadının mağdur olmasının temelinde gelenek ve hukuk vardır dense de bu aslında kadının mağduriyetinin temelinde “din” vardır demekten başka anlam içermez.
Ateist feministler bu durumda dinin kadın zihni üzerindeki etkisinin silinmesini isterken “Müslüman feministler” kadının “erkek egemen” din yorumlarından arındırılması gerektiğini söylerler.
Kadının biyolojik yapısının oluşturduğu “verili durumları” ve bunun doğal sonuçlarını kabul edip ona göre kadının toplum, siyaset ve teolojideki statüsünü konuşmak daha tutarlı ve çözüm içeren bir yaklaşım olur.
Kadının ve erkeğin biyolojisinden kaynaklı farklılıklar olabilir ama bunların “kişi hakları” konusunda avantaj veya dezavantaja dönüştürülmemesi gerekir.
Ama kadınların veya erkeklerin lehinde kimi hukuksal düzenlemeler yapılabilir. Aksi durumda her alanda doğal yapıyı temel argüman olarak kabul eden anlayışların insan erkek ve kadın doğasını ve bunun doğal sonuçlarını hiçe sayması bir tutarsızlık olur.
Dini feminizmin de “kişi hakları” ve “adalet” bağlamında yapılmasının daha yararlı olacağını düşünüyoruz. Aksi durumda kadının dinden ve aileden uzaklaşmasına neden olur.
Seküler humünistlerin ve Marxistlern din ve aileyi sömürü aracı olarak yorumlamasını  “erkek egemen” din  ve aile yorumu diye “islami feminizm” bağlamında savunmak bir Müslüman feminist için izahı olmayan bir durumdur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Taammüden Satanizm

   Şeytanın varlığı yanılgıyla başladı. Şeytanlığı da yanılgısında ısrar etmesindedir. Bilerek taammüden ve bilinçli bir şekilde hatada ısra...