Kutsal’ın
Anlam Alanı
Mustafa ÇEVİK
Özet
Bu yazıda kutsallık kavramının anlamı ve
çerçevesi anlaşılmaya çalışılacaktır. İlk bakışta Türkçe ve Latin dillerindeki
etimolojik yapısı üzerinde durulacak. Bu etimolojik yapıdan yola çıkılarak
kutsallık kavramının anlam çerçevesi ortaya konulacaktır. Daha sonra da
kutsallık kelimesine en yakın Arapça kavram olan q-d-s kavramının Kuran’daki
kullanımından yola çıkılarak Kutsallığın Allah ile olan ilişkisi ortaya
konulmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Kutsallık, kut, kutsal
olmayan (profan).
Abstract
In this paper it will be tried to understand the mean and
frame of the holy notion. Firstly it will be discussed the related notions with
holy in Turkish and Latin languages to understand the holy’s context ond mean.
Then it will be discussed the most
closed word to the holy in Arabic q-d-s and its derivatives which used in
verses of the Qur’an to understand the holy and its relation to Allah.
Keywords: Holy,
sacred, God, profan.
Kutsal Kelimesinin Arapça Ve Türkçedeki
Etimolojik Yapısı
Günlük dilde ‘kutsal’ kelimesi, yaygın olarak
kullanılmasına rağmen kutsal ile ne kast edildiği sorulduğunda oldukça zor bir
soruyla karşı karşıya olduğumuz hemen fark edilir. Kutsal veya kutsallık
kelimesinin yaygınlığı ile birlikte anlamının açık olmaması durumu bütün
dillerin ortak bir sorunudur. Kutsalın herkesçe kabul edilir bir tanımının
yapılması belki de mümkün değildir. O nedenle kutsal deyince neyin kast
edildiği bir sorundur. İnsanların günlük dildeki kullanımına örnek verecek
olursak, 'kutsal' kelimesinin şu
tamlamalarda kullanıldığını görürüz: Kutsal topraklar, kutsal kitap, kutsal
görev, kutsal emanetler, kutsal ruh... vb.
Kutsal kelimesi Türk Dil Kurumu’nun yayımladığı Türkçe Sözlük’te, “tapınılacak veya
yolunda can verilecek mukaddes, karşı çıkılmaması gereken, Tanrı’ya adanmış
olan, Tanrısal olan” şeklinde tanımlanır. Burada kutsal sözcüğü 'mukaddes'in
tam karşılığı olarak kullanılmaktadır. Aynı sözlükte ‘mukaddesat’ kelimesi,
"kutsal sayılan her türlü inanç ve davranış" şeklinde açıklanmıştır.
Mukaddes'in mastar hali olan 'takdis' kelimesine de 'kutsamak' anlamı
verilmiştir.[1] Meydan Larouss'ta kutsal şöyle tanımlanır: "Mutlak değerlere sahip
olan, insanı aşan. Mutlak kudret
karşısında bir 'korku' unsuru kapsar, ... kutsal nesne tamamıyla kendine özgü bir
büyüleyici güce sahiptir."[2]
‘Kutsal’ kelimesi, ‘kutsî’ kelimesinden değil ‘kut’ kelimesine ‘sel-sal’ eklenerek
oluşturulmuş bir kelimedir. "Kut" ise eski Türkçede fırsat, hayır,
bereket anlamındadır.[3] Kutadgu Bilig'in 92. beyitinde ‘Kut’un Tanrının bir ihsanı olduğunu, Tanrı
tarafından ‘Kut’ verilip alındığını anlıyoruz:
Bayat kimke kılsa inayet basut/Anınğ oldı ayun bolu birdi kut. Yani
"Tanrı kime inayet ve yardım ederse dünya onun olur ve o kut'a
kavuşur" denilmektedir.[4]
Bunların dışında bir de Arapça (ﺕﻭﻗ ) kökünden gelen ve Osmanlıcada kullanılan ‘qut’ kelimesi vardır. Bu kelimenin yukarıda sözü edilen ‘kut’la
ilgisi yoktur. Arapçadaki ‘qut’, yemek anlamındadır. Hatta Osmanlıca’da ‘Kut-ı Mesih,’ hurma veya şarap[5] anlamında
kullanılmıştır. Dolayısıyla ‘sal’ eki alan kelime Eski Türkçedeki ‘kut’ tur; Arapçadan
Osmanlıcaya geçmiş olan (ﺕﻭﻗ)‘qut’
kelimesi değildir. Eski Türkçedeki ‘kut’ kelimesi ile karıştırılması mümkün
olan bir kelime daha vardır. ‘Kutsi’ kelimesi. ‘Kutsî’ kelimesi, her ne kadar
‘Kutsal’la bir ses benzerliği varsa da ‘kutsî’
Arapça kökenli bir kelimedir. Arapça (ﺲﺩﻗ) ‘q-d-s’ kökünden gelen bu kelime değişik türevleriyle (iştikak) ‘kutsal’ kelimesinin karşılığında
kullanılabilir. Birçok sözlükte 'sacred'
veya ‘holy’ mübarek ve mukaddes diye
çevrilir.[6] Aynı şekilde
günümüz Arapçasında da 'sacre' ve 'kutsal' karşılığında ‘mukaddes’ kelimesi
kullanılmaktadır.[7] Kök itibarıyla geçişli
(müteaddi) bir fiil olan (q-d-s) fiili İbn-i Manzur'a göre, Allah'ın
tenzih edilmesi, eksiklikten arındırması ve tebrik etmek demektir. Mesela
mukaddes toprak demek, mübarek toprak demektir.[8] Firuzabadî’de de bu
fiile temizlenmek ve mübarek olmak şeklinde anlam verilmiştir. Burada (q-d-s)
fiil kökü temizlemek diye tanımlanır. ‘Kutsalın’ tam karşılığı olarak
kullanılan kelime’ ‘mukaddes’tir. Öyle anlaşılmaktadır ki Kur’an’da yer alan bu
kelimenin kökeni İbranca’da 'q-d-d'
kökünden türemiş olan ‘qadud’
kelimesidir. Çünkü, Eski Ahit’te İbranca 'q-d-d'
kökünden türemiş kelime kutsalın karşılığı olarak kullanılmıştır. M. Kenzie’ye
göre "Birçok bilim adamının nazarında İbranca’nın 'q-d-d' harfleri, kutsalın temel anlamını içerir. Fakat orada bu
kelimenin Tanrı'nın kendisi anlamında kullanıldığını görüyoruz. Tanrının
dışındaki yaratıklar ise kutsallık özelliğini, belli türden ilişkilerle
Tanrı’dan alır.”[9]
Kutsal Kelimesinin Batı Dillerindeki
Etimolojik Yapısı
Rudolf Otto’nun The Holy
Idea isimli kitabında kutsal için, ‘tamamen farklı’ ve ‘hiç bir şeye
benzemeyen’ (wholly other) şeklinde bir
tanım getirmektedir. ’ya göre Tanrı tam bir bilinemezlik özelliğine sahiptir.
Onun içindir ki Rudolf Otto bu kavramı ‘numinous’
kavramı ile anlatmaya çalışmıştır. Numinous ise tahmin edileceği gibi Kant’
terminolojisindeki ‘numen’
kavramından türetilmiştir. Bir anlamda Tanrı’nın kutsal (holy) oluşunu O’nun ‘numinous’
olmasına bağlamaktadır Rudolf Otto. Diğer bir ifade ile Tanrı’nın numinous
oluşu, O’nun hiçbir şeye benzemeyen, tamamen başka (wholly other) olmasındandır. Bu durumda Tanrı’nın kutsal oluşu eğer
onun yaratılan varlıklara benzememesinden ileri geliyorsa veya bununla aynı
anlamda ise o zaman yaratılanların kutsal olarak görülmesi mümkün değildir gibi
bir anlam içerdiğini söylemek mümkündür. Tabi Rudolf Otto’nun kutsallık kavramının öğelerini tanımlamak
için kullandığı bir diğer kavram da tremendum
kavramıdır. Mc Kenzie, Rudolf Otto’nun bu iki kavramını kutsallık ile ilişkilendirirken şöyle
bir formülasyona gider: Rudolf Otto’nun tremendum
dediği ‘nominus’ korkutucu özelliğe
sahip iken ‘fascinating’ olarak
adlandırılan yönü ise cezb edici ve büyüleyici manasına gelir.[10]
Rudolf Otto’nun kutsalı, dolayısıyla Tanrı ve dini bilinemezlik kavramıyla izah etmesini
bir tür agnostik yaklaşım olarak nitelendirmek mümkündür. Böyle bir tavrın
dinle ya da Tanrı’yla insan arasında birçok probleme yol açacağı tabiidir.
Nitekim M.Kenzie de bu duruma işaret ederek Tanrı’nın 'tamamen başka'lık özelliğinden kaynaklanmış bir kutsal’ın insan tarafından tam olarak
tecrübe edilmesinin zor olduğunu belirtir. O, ‘tezahür’ (theophani)
kavramıyla söz konusu bilinemezliği aşmaya çalışır. Ona göre insanın gördüğü
onun azametidir. Bu da kutsalın kendisi değil tezahürüdür.[11]
Rudolf Otto'ya göre insan doğuştan ‘kutsal’ı, içinde taşıyarak
gelen bir varlıktır. O, daha önce söylendiği gibi Kant'ın terminolojisini
kullanır. Ona göre 'kutsal' ( holy)
kelimesi tam anlamıyla kombine ve kompleks bir ‘kategori’dir. ‘Aklî’ ve ‘gayri aklî’ ([non-rasyonel) unsurlardan
oluşmaktadır. Her ikisi de tamamen birer ‘a priori kategori’dir. Rudolf Otto,
kutsal'daki bu iki unsurun bütün duyusal tecrübelerden uzak, orjinal,
üretilemeyen, bütün algılamalardan ayrı ve salt aklın içinde var olduklarını
söyler.[12] Rudolf
Otto daha da ileri gider ve “kutsallık adlandırması numen alan içindir, numen
de Tanrısal (deity) demektir”,[13]
ifadesiyle kutsalın Tanrı'nın bizzat kendisi olduğunu demeye getirir. Kutsalı
sadece Tanrı’ya ait bir özellik olarak kabul eden anlayış başkalara tarafından
da dile getirilmiştir. Mesela L.D. Xavier bunlardan biridir. Ona göre
"İncil’de kutsallık aslında Tanrıya özgü olarak kullanılır. Fakat eşyanın
da (kişi veya şeyler) özelliği olabilmektedir. Eşyadaki bu kutsallık bize Tanrı
ile varlıkları arasındaki ilişkinin sonradanlığını ifade eder. Söz konusu
kutsallık ister Tanrı’nın eşya üzerindeki tasarrufuyla, isterse insanın Ahit’e
bağlılığa çağrılmasıyla olsun, her iki durum da sonradan olan bir
kutsallıktır. Grekçe'de ‘haios’ terimi genellikle İbrancaya ‘qadosh’ (qdd) diye çevrilir; ‘ayrı’ ve ‘ilaha ait’ anlamında kullanılır. Eski
Ahit'te olduğu gibi Yeni Ahit'te de
yalnızca Tanrı'nın kutsal olduğu söylenir; onun adı kutsal olmalı ki, Tanrı
herkesçe Tanrı kabul edilebilsin."[14] L. D.
Xavier’e göre Tanrı'nın kutsallığı kendisini muhtelif şekillerde meleklere,
peygamberlere, seçilmişlere, tapınaklara ve kurallarına yansıtır.[15]
Acaba kutsalın anlamında her zaman iyilik ve Tanrısal bir yönü
esas almak mümkün müdür?. Mesela S. Freud'a göre kutsal, Rudolf Otto'nun
düşüncesini aksine ‘asıl iyi’ (mainly
good)[16]
değildir: “ ‘Sacer’ salt ‘kutsal’ ‘takdis
edilmiş’ (mukaddes) anlamlarını
içermemektedir. Aynı zamanda bizim yalnızca ‘mel’un’, ‘menfur’ sözcükleriyle
çevirebileceğimiz bir anlamı da kapsamaktadır.”[17]
Batı dillerinde ‘kutsal’
kelimesi yerine kullanılan çok sayıda kelime vardır. Mesela ‘sacred’, ‘holy’, ‘sactity’, ‘deity’...
ve bunun gibi bir çok kelime ‘kutsal’ anlamına gelebilecek şekilde
kullanılmıştır. Fakat en çok kullanılan ‘sacred’
ve ‘holy’ kelimeleridir. Genellikle ‘sacred’ ve ‘holy’, aynı fenomeni ifade etmek için kullanılmaktadır. Latince’de
‘kutsal’ anlamına gelen ‘sanctum’ ve ‘sacrum’ kelimeleri vardır. ‘Sanctum’ da, ‘kutsal’ (holy) gibi, ilahî güce ulaşma
anlamındadır. ‘Saint’ (aziz) ‘sanctus’tan gelir. Latincedeki ‘sanctum’dan İtalyancadaki ve İspanyolcadaki
‘santo ve Fransızca’daki ‘saint’i türetilmiştir. Aynı şekilde Latincedeki ‘sacrom’, İtalyancada ‘sacro’, İspanyolcada ‘sagrado’ ve Fransızcada ‘sacre’ olmuştur. Almanca’da ise kült
anlamında ‘sakral’ kelimesi
kullanılmaktadır.[18] Ayrıca
Yalnızca yaşayan dillerde değil, eski dillerde de kutsal kavramının karşılığı
olan terimler bulmak mümkündür. Mesela "sacer sözcüğü Polinezyalıların
'tabu' kelimesinin karşılığıdır. Yunanlıların ‘o’ sözcüğü ile İbranilerin
'qadovş' sözcüğü de Polinezyalıların 'tabu' Afrika’daki (Madagaskar), güney ve
orta Asya'daki birçok kavimlerin başka adlarla ifade ettikleri bir sözcük olsa
gerektir."[19]
Freud'den nakledilen bu görüş 'kutsal' kavramına klasik ve düz bir tabu anlamı
yüklemektedir.
Yirminci yüzyıl Batı dünyasında kutsal üzerine incelemeleri olan
yazardan ikisi, Rudolf Otto ve Mircea Eliade, kendilerine en çok müracaat
edilen düşünürler olarak gözükmektedir. 1920'lerde yazan Rudolf Otto kitabına İngilizce ‘holy’ kelimesinin Almanca karşılığı olan ‘Das Heilig’i başlık yapmıştır. Fakat 1950'lerde Mircea Eliade aynı
konudaki kitabına ‘Le Sacre Et Le Profane’ ismini vermiştir. Yine M.
Eliade'nin nesli ve sonrası çoğunlukla ‘sacred’
kelimesini kullanmayı tercih etmişlerdir. J. W. Harvey, 1958'de İngilizcesini
yayınladığı Rudolf Otto'nun kitabına yazdığı ilavede Rudolf Otto'nun kullandığı
(heilig) için, ‘holy’yi
tercih etmesinin nedeni olarak şöyle demektedir: Holy, sacred, senctity, divinity, deity, ve hollow kelimelerinin hepsi yaklaşık anlamdadır. J. W. Harwey, ‘sacred’ kelimesini değil de ‘holy’yi kullanmasının nedenini, ‘holy’nin İncil’in terminolojisinden
olması olarak gösterir. Eski Ahit’in İşaya bölümünde defaaten geçer. Ona göre ‘holy’, ‘numinous’un insanda bıraktığı ruh halini ‘sacred’dan daha belirgin ve hissedilir bir şekilde açıklar.[20]
Carston Colpe, adı geçen iki kavram arasında bazı farklılıkların
olduğunu iddia eder. Ona göre’sacred’
son dönem İngilizcesinde kullanılmakta olup Latince kökenlidir. Fransızca’dan
İngilizce’ye geçmiştir. Oysa ‘holy’ (heilig)
Germen (Anglo-Saxson) orijinlidir. Sacred ‘holy’nin
bütün semantik kullanımını içermemektedir. Mesala İncil'de ‘sacred man’ (rahib), ‘sacred spirit’ (Kutsal Ruh) şeklinde değil ‘holy man’ ve ‘holy spirit’
şeklinde geçer. Ona göre 'sacred' ile
'holy' arasındaki farklardan bir
diğeri de şudur: 'Sacred', 'sacre'nin past halidir. Bu bize sacred anlamındaki
kutsallığın sonradanlık içerdiğini göstermektedir. Burada olmuş-bitmiş bir
kutsallık vardır. Oysa ‘holy’de bir
süreklilik hali vardır. Holy’de Tanrı tarafından kutsallaştırılmış ve kısmen
nesnel bir anlam vardır. 'Holy'
kelimesini kullandığımızda, sanki
kastettiğimiz kendi kutsalımızmış gibi bir durum vardır. Fakat ‘sacred’ için bu öznel durumdan çok bir
tür dışarıdanlık ve nesnellik vardır. Bir Hıristiyan kutsal kitabına referansta
bulununca ‘Holy Bible’ der. Fakat
başkalarının kitabından bahsedince ‘sacred’
kelimesini kullanır. Örneğin ‘The sacred
book of the East’ (Doğunun Kutsal kitapları) ifadesinde bu ifadeyi kullanan
kişinin kendini bir tür dışarıdan sayma niyetini sezmek mümkündür.[21]
Tanrı dışında kutsal sayılan kutsalların Tanrı ile nasıl bir
ilişkisi olduğu konusu da kutsalın neliği bakımından yanıtlanması zor olan
sorulardandır. Buna göre (1) insanın
Tanrı ile ilişkilerinde ortaya çıkan durum; (2) kutsallık Tanrıya adanmak suretiyle
kazanılan bir özelliktir. İnsan bir objeyi takdis edince veya feda edince bu
durum oluşur.[22]
Bununla birlikte denilebilir ki bu iki kavram arasındaki farkın ortaya konması
için ayrıntılı bir etimolojik ve semantik sorgulama yapmak gerekebilir. Ancak
gerek günlük kullanımda ve gerek din felsefesi kitaplarında bu ayrıma dikkat
edilmediği görülmektedir.[23] Hatta
kutsalın kavramsal temellendirmesini başlıca konu olarak seçen Rudolf Otto ve
Eliade'nin kitaplarında bile bu iki kelimenin rasgele ve bir diğerinin yerine
kullanıldığını görmek mümkündür.
Kutsal kelimesinin ele
almış olduğumuz bu etimolojik çerçevenin dışına taşan bazı anlamları da vardır.
Mesela Oxford'un İngilizce sözlüğünde bu konuda birkaç sayfalık bir açıklama
yapılmıştır. Burada kutsal kelimesine (holy)
dair söylenenleri özetlersek yaklaşık olarak şunlar yazılıdır:
1-Kutsal özellikle bir Tanrı sıfatıdır;
2-Kutsal, kutsallığını Tanrı'dan alan şeylerin sıfatıdır;
3-Tanrı’nın beklentileri ve istekleri doğrultusunda olan her türlü
(tabii ve insani)eylemin sıfatı.[24]
Kutsalın bir din için en önemli ve en belirleyici özellik olduğunu
ve hatta din için Tanrı anlayışının belirlenmesinden bile daha öncelikli bir
değere sahip olduğunu savunan N. Söderblom,
bu kavramı sosyoloji ve psikolojinin terimlerini kullanarak olgusal ve
tecrübi bir çerçeveye indirgemek ister. Ona göre kutsal, ilkel dinlerin
tecrübesinde iki kavramla karşılanabilir:
1-Malenezyalıların ‘mana’sı
ki bu, ‘pozitif kutsallık’ içerir.
2-Polinezyalılarca kullanılan ‘tabu’
kavramıyla da ‘negatif kutsallık’ kastedilir. ‘Mana’da gizemli bir güç vardır. Buna karşılık ‘tabu’da yasaklama, korku ve tehlike esastır.[25]
Öte yandan Türkiye’de kutsal
kelimesinin günlük hayattaki yaygın kullanımlarına bakacak olursak kutsalın
tamamen belirsiz olduğunu söylemek mümkün gibidir. Örneğin, Mimar Turgut
Cansever, "İslâm mimarisi kutsal sanatın bir yansımasıdır. Kutsal sanat terimi, sadece dinî nesneler
yahut yapılara, cami ve mescitlere ya da ibadetlerde kullanılan eşyaya adanmış
sanat eserleriyle sınırlı değildir. Aslına bakılırsa, İslâm’daki Tevhid kavramı
kutsal ile seküler arasında bir ayrıma gidilmesine izin vermez. Çünkü İslâm’a
göre yeryüzündeki her nokta ve varlığın her anı kutsal varlığın bir tür
tecellisidir”[26]
demektedir.
Kur’an’da
Kutsallık (q-d-s) Kavramının Kullanımı
Türkçe ve kimi Batı dillerinde kutsal sözcüğünün anlamı hakkında
bu söylenenden sonra bu sözcüğün Kur’an ayetlerinde nasıl kullanıldığına
bakmakta yarar vardır. Yazının başında da izah edildiği gibi bu sözcük Arapça’daki
(ﺲﺩﻗ) ‘q-d-s’
kökünden türetilen sözcük çeşitleriyle kullanılmaktadır. Mesela 'sacre' ve
'kutsal' karşılığında ‘mukaddes’ kelimesi kullanılmaktadır.[27] Kök itibarıyla geçişli (müteaddi) bir fiil
olan (q-d-s) fiili İbn-i Manzur'a göre,
tenzih ve tebrik anlamında kullanılmaktadır.[28]
Bilindiği gibi geçişli (müteaddi) bir fiilin işlemesi için bir özne bir de
nesne olmalıdır: Kutsallaştıran ve kutsallaştırılan. Bu bağlamda q-d-s’nin
Kur’an’daki kullanımını iki kategoride toplamak mümkündür. Birincisi, Allah
tarafından kullanılan q-d-s fiili. İkincisi de melekler tarafından
kullanılan q-d-s fiili. Meleklerin özne konumunda olduğu q-d-s
fiilinin kullanımında her zaman konu, yani nesne sadece Allah
olmaktadır. Yani melek için ancak Allah’ı ‘kutsamak’ mümkün olmaktadır. Allah,
Kur’an’da meleğe kendisinin dışında bir varlığı kutsama yetkisi vermemektedir.
Bu durumda Allah’ı zaten kutsal bir varlık olduğu kabul edilecek olursa meleğin
Allah’ı kutsaması, ona kutsallık vermesi değil ancak onun kutsallığını hatırlamasından
ibaret olur. Yani melek ancak Allah’ın kutsallığını hatırlar veya anar (zikir).
Fakat q-d-s fiili Allah için kullanıldığı zaman konu yani nesne
farklı varlıklar olabilmektedir. Buradan Allah’ın bazı varlıkları
kutsayabildiği yani onlara kutsallık verdiği anlaşılıyor.
Kur'an’daki q-d-s fiillerinin kullanımına bakıldığında bu
durum açıkça görülebilir. Bu fiil kökü birden fazla kalıpta kullanılmıştır. Bu
kullanımların bazıları şöyledir:
Nuqaddisu: (ﺲﺩﻗﻧ) (biz kutsarız )
"(Melekler) ; Bizler hamdinle sana tesbih ve seni tasdik edip
dururken (kutsarken), yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife
kılıyorsun dediler."[29]
el-Kuds: (ﺲﺩﻗﻟﺍ)(mastar hali, kutsal demektir)
3-"Allah o zaman şöyle diyecek: Ey Meryem oğlu İsa! Sana
annene nimetimi hatırla! Hani seni Ruh'ul Kuds ile desteklemiştim.."[32]
4-" De ki: O'nu
Ruh'ul-Kuds, iman edenlere sebat vermek , Müslümanları, doğru yola
iletmek ve onlara müjde vermek için Rabbin katından hak olarak indirdi."[33]
el-Kuddus: (ﺲﻮﺩﻗﻟﺍ) (çok kutsal veya
kutsallaştıran)
1-"O öyle bir Allah'tır ki, kendisinden başka Tanrı yoktur.
O, malik ve sahiptir, kuddustur, selamet verendir."[34]
2-"Göklerde ve yerde olanların hepsi mülkün sahibi, kuddus,
aziz, hakîm olan Allah'ı tesbih eder."[35]
1-"Muhakkak ki ben senin Rabbinim! Hemen nalınlarını çıkar!
Çünkü sen (ey Musa) mukaddes Tuva Vadisindesin!"[37]
3-(Hz. Musa kavmine şöyle demişti): "Ey kavmim! Allah'ın size
yazdığı mukaddes toprağa girin ve arkanıza dönmeyin yoksa kaybederek dönmüş
olursunuz. "[39]
Fahrettin er-Razi, yukarıda sözünü ettiğimiz ‘nukaddisu’ için
"Tesbih Allah'ı kötü ve çirkin vasıflardan uzak tutmaktır,. ‘Takdis’ de
böyledir"[40] diyor.
Esasen bir eylem olan Q-D-S, buradaki kullanımda artık, bir
anlamda eylemlilik halini yitirmiş durumundadır. Örneğin bir takdis seramonisi
olan Hıristiyanlığın vaftiz töreni her ne kadar kilise İsa adına yapıyorsa da,[41] gerçek anlamda, nesnel alemde olan ( alem eş-şehade) iki şeyden biri diğerini
takdis etmektedir, arındırmaktadır. Yukarıda da değindiğimiz gibi İslam dininde
Allah'ın dışında, ister gaybî ister şuhudî aleme ait olsun, hiçbir varlığın
kirli olan, kutsal olmayan (profane)
bir varlığı takdis edemeyeceği açıktır. Yukarıdaki ayette (Bakara-30) geçen
meleklerin takdis etmesi bir hatırlama olarak düşünülebilir. Aksi taktirde
Allah'a (c.c.) önceden sahip olmadığı
bir sıfat yüklemiş olmak noktasında İslâm’ın Tanrı anlayışıyla
çelişilmiş olur.
Yukarıda meallerini verdiğimiz ayetlerden dikkat edilecek bir
başka nokta da bazılarında ‘Ruh el-Kuds’
ifadesidir. F. Razi Bakara suresinin 87. ayetini açıklarken "Ruh el-Kuds,
Cebrail ‘(a.s.)dır. Ruh Cebrail, Kuds ise Allah'u Te’alâdır, demektedir. (Yani
Allah'ın Cebrail'i demektir.) Yüce Allah sanki Cebrail (a.s.)'ın şanını
yüceltmek için onu kendisine muzaf (tamlanan, M.Ç.) kılmıştır."[42]
"Ruhu’l-Kuds’den maksat el-Ruh el-mukaddes (kutsallaştırılmış ruh, sıfat
tamlaması, M,Ç.) demektir... Beden nasıl ruhla diriliyorsa, din de Cebrail’le
hayat bulmaktadır. Çünkü Cebrail peygamberlere vahy getirmeyi üstlenmiştir."[43]
Çoğunlukla Cebrail’den İslâmî literatürde "Kutsal Ruh" şeklinde
bahsedilmiştir, Cebrail için. Kur'an-ı Kerim'de isim tamlaması olan bu iki kelime
sıfat tamlaması şeklinde algılanmıştır. Bu da şu anlamı beraberinde
getirmiştir: ‘Kutsal Ruh’ dendiğinde
kutsal olan Cebrail'in kendisidir. Tabi ki ‘Allah'ın Ruhu’ (Kutsal’ın Ruhu)
derken Allah'ın ruhunun ne demek olduğu veya bu kullanımın tam olarak ne anlama
geldiğini kavramak veya izah etmek de problem oluşturabilir. Literatürümüzde
‘Ruh el-Kuds’ kavramının İslâmî çerçevede kavramsal bir sorgulaması veya
kritiği yapılmamış; sorun gibi görülmemiştir. İlave olarak Cebrail'in daha çok
peygamberlerle birlikte edebiyata konu olmasından dolayı çok çeşitli isimleri
vardır. "Cebrail, Kur'an-ı Kerim'deki isimleri yanında Ruhullah,
Hamidullah, Er-Ruhu'l A’zam, el-Aklu'l Ekrem, en-Namus el-Ekber, el-Aklul-Faal,
Vahıb'us-Suver, Hazinu'l- Kuds, Tavusul- Melaike gibi ünvanlarla da
anılır."[44] Ayrıca Cebrail
kelimesinin de kendisi Kur'an-ı Kerim'de Cibril şeklinde geçmektedir.[45] İsim tamlaması
şeklindedir. "Yahudi ve Hristiyan kaynaklarda ise Gabriel şeklinde gecer.
‘Güçlü insan’ anlamındaki ‘Ceber’ ile Tanrı manasındaki ‘el’ kelimesinden
oluşan Gabriel’in Keldanî veya Süryanî meşe-i olduğu kabul edilir. Kelime
Yunaca ve Latince'ye de aynı şekilde geçmiştir"[46] Müslüman
dilcilerin çoğu Cebrail'in ‘Allahın kulu’, bazıları da ‘Ceberutullah’
tamlamasından geldiğini ileri sürerek ‘Allah'ın Gücü’ anlamına geldiğini
söylemiştir.[47]
Kur’an’da
kutsallık ile ilgili bir diğer tamlama da "Arz-ı Mukaddes"tir.
"Arz-ı Mukaddes", 'temizlenmiş toprak' olup afet ve belalardan
arınmış yerler demektir. Müfessirler bu beldenin, şirkten temizlenmiş olduğunu
ve peygamberler için de bir mesken olduğunu söylemişlerdir ki bu görüş üzerinde
biraz düşünmek gerekir. Çünkü bu topraklar, Hz. Musa'ya, ‘Arz-ı Mukaddes'e
girin’ dendiği zaman, ne şirkten temizlenmiştir, ne de peygambere bir ikametgah
idi.[48] Buna, "Bu
topraklar önceki devirlerde böyle (şirkten temizlenmiş) idi" diye cevap
verilebilir.[49] Bu yüzden Kutsal Toprak kabul ediliyor. Fakat
bir yerin kutsallığından bahsediliyorsa, o yerin sınırları çizilebilmelidir.
Çünkü kutsal ile sıradan yerin değeri ve anlamı farklıdır. Kutsal'ı kutsal
olmayandan ayıran kısmın bir eşiği olmalıdır. Aksi halde kutsal'ı kutsal
olmayandan ayıran bir eşik yok demektir. Bu da aynı anda hem kutsal hem de
kutsal olmayan bir yerin varlığı anlamına gelir ki bu da açık bir çelişki
ortaya çıkarır. Esasen aynı tarzda, aynı emirde ve aynı Yaratıcı Güç tarafından
yaratılan evrenin homojen olmayıp bazı yerlerin ve bazı zamanların ontolojik
anlamda bir farklılığa ve üstünlüğe sahip olduğunu açıklamak felsefi anlamda
izahı zor bir tanımlamadır. Bununla birlikte M. Eliade’nin dediği gibi,
"dindar insan için mekân türdeş değildir; onun için mekan kopuklar,
kırıklar sunmaktadır; diğerlerinden niteliksel olarak farklı olan mekan
parçaları bulunmaktadır."[50]
Kutsallık
anlamını çağrıştıran bir diğer Kur’ani sözcük de (B-R-K) kökünden gelen
‘Bereket’ ve türevleridir (iştikak).
İbn-i Manzur (B-R-K) için mutululuk veya mutlu etmek, mübarek kılmak "
Tebareke: Takaddesallah ve tenezzehellah demektir. Bu sıfat sadece Allah için
kullanılmıştır"[51] der. Firuzabadi,
berekete, bir şeyin artması mutlu, olması (artma) ve hareketlenmesi anlamını
veriyor. O da, tebareke kalıbında kullanılınca Allah'a mahsus bir kullanım
olduğunu, ‘tenezzehe’ ve ‘tekaddese’ anlamına geleceğini söyler.[52] Öyle görünüyor ki
(B-R-K) kökünden türemiş sözcüklerin de tıpkı Q-D-S kökünden türeyen sözcükler
gibi kullanılmaktadır. Kutsal olan Allah’tır ve Allah bazı varlıklara kutsallık
verebilir. Ama bu kutsal ilahi bir şey olduğu için tam olarak tanımlanması ve
anlaşılması zordur. O nedenle Allah’ın bereketlendirdiği veya takdis ettiği
varlıkların kutsallıklarının tam olarak ne anlama geldiğini söylemek ve izah
etmek zordur. Ancak kesin olan bir şey vardır ki kutsallaştırılan şey Tanrı’dan
bir şey taşımaktadır. Ve bu nedenle saygıya değerdir. Q-D-S'nin başlıca iki
türlü kullanımı göze çarpmaktadır: Eşyayı nesne konumuna sokan ism-i meful
haliyle kullanılmıştır. Bu birinci kullanım "mukaddes" şeklindendir.
İkincisinde ise 'takdis' veya 'nukaddisu' şeklinde kullanılmıştır. Allah
tarafından kutsallaştırılan şeyler için 'mukaddes' kalıbı kullanılır. Fakat
'mukaddes Allah' ve aynı anlama gelen 'Kutsal Allah' denilemez. İnsanlar ve
melekler eğer bu fiili kullanılacaksa bu 'tenzih' anlamına geldiği için konu
sadece Allah olmaktadır. Allah'a "seni kutsarız"[53] derken peygambere,
kitaba veya Kabe'ye 'kutsarız! (nukaddisu) diyemiyoruz. Bu nedenle Q-D-S ve
B-R-K kökünden türetilmiş olan sözcüklerin kullanımına bakıldığında aslında
kutsal olanın sadece Allah olduğu ve diğer kutsal olan şeylerin tamamının
göreli kutsallar olduğunu söylemek mümkündür. Kutsal’ın tanımlanması Tanrı
hakkında konuşmanın bütün zorluklarını içermekle beraber bu zorlukların da
rasyonalite kriterinden ileri geldiği unutulmamalıdır. Tanrı’ya veya kutsalın
neliğine imani (fideist) veya varoluşsal
bakış açısı ile yaklaşıldığında aslında kutsalın ve Tanrı’nın tanımlanmasının
pek zorluk içermediği görülecektir.
KAYNAKÇA:
1.
Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu: İstanbul-1992.
2.
Kutsal maddesi, Meydan Larouse , İstanbul 1981.
3.
‘Kut’
maddesi., Türk Dili ve Edebiyatı
Ansiklopedisi, İstanbul-1986.
4.
Başer, Sait, Kutadgu
Bilig'de Kut ve Töre, Ankara-1990.
5.
Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat,
Ankara-1988.
6.
İsmail
Fenni, Lügatçe-i Felsefe,
İstanbul-1341.
7.
Hasan
Hanefi, Draset el Felsefiye, Kahire,
1987.
8.
İbn-i
Manzur, Lisan el -Arab, Beyrut-1992.
9.
Mc
Kenzie, ‘Holy’, Dictionary of
Bible, New York-1965.
10. Rudof Otto, The Idea of the Holy, New York-1958.
11. Xavier Le'on-Dufur, ‘Holy’, Dictionary of the Niw Testament, New
York-1980.
12. Freud,
Hz. Musa ve Tektanrıcılık,
Çev. K. Şigal,İstanbul-1987.
13. Oxtoby, R, “Holy” md. , The
Encyclopedia of Religion, New York1986.
14. Sigmund Freud, Totem
ve Tabu, çev. Niyazi Berkes, İstanbul 1978.
15. Carlston Colpe, ‘Sacred and
Profane’, The Ency. of Rel.,
New York-1986.
16. Davit, A. Pailin, Groundwork of Philosphy of Religion, London-1989.
17. John Oman, ‘Religion and Reality’, Clasical and Contemporary Readıngs in the Phil. of Rel, Ed. John Hick, New York-1964.
18. Turgut Cansever,‘Kutsal
Sanat Bize Ne Söyler’, İzlenim Dergisi, Nisan 1996.
19. Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir, Çev. S.
Yıldırım,Ankara-1990, Cilt. II.
20. Suat Yıldırım, Mevcut
Kaynaklara Göre Hristiyanlık, Ankara-1988.
21. ‘Cebrail’ md. İslam Ansiklopedisi. T.D.V. İstanbul-1992
22. M.Eliade, Kutsal ve Din Dışı. Çev. M. Ali Kılıcbay, Ankara- 1991
23. Firuzabadi, Kamus el- Muhit, trsz.
24. ‘Bereket’ md., İslam Ansiklopedisi, T.D.V. İstanbul-1992.
[1]Türkçe
Sözlük, Türk Dil Kurumu:
İstanbul-1992
[2] Kutsal maddesi, Meydan
Larouse , İstanbul 1981.
[3] ‘Kut’ maddesi., Türk Dili ve
Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul-1986
[5] Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe
Ansiklopedik Lugat, Ankara-1988
[6] İsmail Fenni, Lügatçe-i
Felsefe, İstanbul 1341.
[7] Bunu için bkz. Hasan Hanefi,
Draset el Felsefiye, Kahire, 1987,
s.528; Şark el- Avsat Gazetesi,
26 Şubat, 1997, s.1
[8] İbn-i Manzur, Lisan el -Arab,
q-d-s maddesi, Beyrut 1992.
[9] Mc Kenzie, ‘Holy’, Dictionary of
Bible, New York-1965, s.365
[10] Mc Kenzie, A.g.e. s. 365
[11] A.g.e. s. 365
[12] Rudof Otto, The Idea of the
Holy, New York-1958, s.112.
[13] Otto, a.g.e. s.197.
[14] Xavier Le'on-Dufur, ‘Holy’, Dictionary
of the Niw Testament, New York-1980
s. 329- 30.
[15] A.g.e. s. 230.
[16] Otto, a.g.e. s.216.
[17] Freud, Hz. Musa ve Tektanrıcılık, Çev. K.
Şigal,İstanbul-1987,s. 187.
[18] Oxtoby, R, “Holy” md. ,
The Encyclopedia of Religion, New
York1986.
[19] Sigmund Freud, Totem ve Tabu, çev. Niyazi Berkes,
İstanbul 1978, s.30.
[20] Otto, a.g.e., s.216.
[21] A.g.e., s.434 .
[22] Carlston Colpe, ‘Sacred
and Profane’, The Ency. of Rel., New York-1986, s. 518.
[23] Bkz. Davit, A. Pailin,
Groundwork of Philosphy of Religion, London-1989, s.140.
[24] Oxford
English Dictionary, Londor-1933.
[25] N. Söderblom, ‘Holiness’, The Encyclopedia of Religion and Ethic,
Ed. James Hasting, New York-1951, s.731.
[26] Turgut Cansever,‘Kutsal Sanat Bize Ne
Söyler’, İzlenim Dergisi, Nisan 1996.
[27] Bunu için bkz.
Hasan Hanefi, Draset el Felsefiye,
Kahire, 1987, s.528; Şark el-Avsat
Gazetesi, 26 Şubat, 1997, s.1
[28] İbn-i Manzur, Lisan el -Arab,
Beyrut-1992.
[29] Bakara 2/30.
[30] Bakara 2/87.
[31]Bakara 2/253.
[32] Maide 5/110.
[33] Nahl 16/102.
[34] Haşır 59/23.
[35] Cuma 62/1.
[36] Yukarıdaki bölümlerde B-R-K ve K-D-S'ye bakınız.
[37] Taha 20/12.
[38] Nazi'at 79/16.
[39] Maide/5/21.
[40] Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir,
Çev. S. Yıldırım, Ankara 1990, Cilt. II,
s.255.
[41] Suat Yıldırım, Mevcut Kaynaklara Göre Hristiyanlık, Ankara 1988, s.144.
[42]F. Razi, a.g.e.
Cilt. IX, s.278.
[43] F. Razi, a.g.e. Cilt. III, s.205.
[44]Cebrail’ md. İslam Ansiklopedisi, T.D.V. İstanbul-1992.
[45]Bakara 2/97,98; Tahrim 66/4
[46] ‘Cebrail’ md. aynı yer.
[47] ‘Cebrail’ md. aynı yer.
[48] F. Razi, a.g.e., Cilt.IX, s.16
[49] F. Razi, a.g.e., Cilt .IX .s.16
[50] M.Eliade, Kutsal ve Din Dışı, Çev. M. Ali
Kılıcbay, Ankara 1991, s.1
[51]İbn-ı Manzur, Lisan
el- Arab, ‘Tebareke’ maddesi, Beyrut-1992
[52] Firuzabadi, Kamus el- Muhit,
trsz.
[53] Bakara 2/30